Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ortada herhangi bir mazeretin olmadığını belirterek şunları söyledi: "Diskalifiye kararını kabul etmek zorundayız. Açıkça bir hata yaptık ve bundan ders çıkarmamız gerekiyor. Gidip hatamızın ne olduğunu değerlendirecek, neyin yanlış gittiğini anlayacağız. İlk ikiyi kaybetmek oldukça sinir bozucu; güçlü bir yarış çıkaran Russell'dan sadece özür dileyebiliriz."
Bu açıklamayı okuyunca zihnimden şöyle bir şey geçirdim, formula yarışlarını bizim meclis düzenleseydi ve orada yarışan araçlar siyasi partilerin araçları olsaydı ve aynı gerekçelerle AK partinin aracı diskalifiye edilseydi nasıl tepki verilirdi? İlk tepki kesinlikle 'dış güçler' olurdu. Yani birileri bu yarışı kazanmamızı istemiyor denilir sonra konu CHP'yle ilişkilendirilir işine içine HDP'de katılarak beka sorunu haline getirilirdi. Halk ise kısa sürede yarışı unutur, kabaran milliyetcilik duygularıyla sesini yükseltir ve daha sonra ne olurdu biliyor musunuz; f1 yönetim kadrosu görevden alınıp F1'in başına muhtemelen bir ilahiyatçı getirilir ve böylelikle sorun kökten çözülürdü, sorun çözülürdü derken sonraki yarışlarda diğer araçlar iktidar partisinin aracını arkadan takip eder olaki yarışta onu geçecek olurlarsa yarış tekrarlanırdı; işte size Türk usulü Formula. Abarttığımı düşünebilirsiniz fakat hatırlatmak isterim ki, bu ülkede elle tutulur bir gerekçe gösterilemediği halde İstanbul seçimleri iptal edildi. Yine bu ülkede banka yöneticiliğine bir güreşçi, mimarlık fakültesine ilahiyatçı atanmaya kalkışıldı. Bizim mantıkla “f1” bakacak olsaydık takımın başına diyanet işleri başkanını getirir sürücü koltuğuna da bir imamı oturturduk. İşte biz bu yüzden formula'da yokuz. Ne yarışan aracımız ve ne de sürücümüz var; sadece uzaktan izliyoruz, izlemekle yetiniyoruz.
F1'i yaklaşık yirmi beş senedir bir fiil takip ederim ve eğer hafta sonu yarış varsa bütün planlarımı iptal ederim. Birçok insan için dönüp duran araçlardan ibaret olsa da f1 benim için bir okul gibidir. Dört lastiğin 2.4 saniyede değiştirildiği zamana karşı yapılan muazzam bir spor. Yarışların her zaman farklı hikayeleri olur ve herşey çok hızlı değişir. Pilotlarla takım sürekli iletişim halindedir ve telsiz konuşmaları yarış esnasında izleyiciyle paylaşılır. Yoğun baskı altında kaldığı zamanlarda pilota ''Başını önüne eğ ve yarışına odaklan'' denildiğini sıklıkla duyarız. Yine 'sert ve adil yarışmak'' pilotların rakipleri için kullandığı bir sözdür. Rakibe saygı duymak ve zorlamaya devam etmek f1'in yazılı olmayan kurallarıdır.
Redbull takımı son yıllarda Mercedes ve Ferrari gibi dünyanın en prestijli markalarının bulunduğu bir organizasyonda bariz bir üstünlük kurdu. Son üç senenin şampiyonu onlar ve
muhtemelen bu sene yine şampiyon olacaklar. Otomobil sporlarının zirvesi kabul edilen bir
organizasyonda bir gazoz markasının Mercedes ve Ferrari'yi geride bırakması size sıra dışı bir durum
gibi gelebilir fakat onlar olaya öyle bakmıyor. Redbull'un başarısına gölge düşürmeye veya çamur
atmaya kalkışmıyorlar. Batılıların iş disiplini, kriz çözme yöntemleri, sonuçlara yaklaşımları hayranlık
verici. Kesinlikle duygusallık yok; tamamen sonuç odaklılar. Bize gelince diyeceğim ama bence
gelmeyelim; işin içinden çıkamayız. Hakemi döven, taraftarı tokatlayan; ikinci olmasına rağmen takımını şampiyon ilan eden kulüp başkanlarımız var. Ben bu ülkede şaşırmayı bırakalı uzun zaman
oldu; yolsuzluk, hırsızlık, usulsüzlük, adam kayırma vs haberler o kadar sıradanlaştı ki, artık böyle
başlıklar ilgimi çekmiyor ama asıl sorun bu değil; maalesef yaşadığım topluma uyum sağlayamıyorum. Yabancılaştığımı hissediyorum. Konuşmak gelmiyor içimden bir yanlışı düzeltmek veya bir işin ucundan tutma hevesim yok. Bırak kim nasıl düşünürse düşünsün, ne yapıyorsa yapsın diyorum. İnsanlar hayatından memnunsa bırak kendi cehaletlerinde mutlu mesut yaşasınlar diyorum. Ben dönüp duran araçları izlemeye devam edeyim onlar da kandırılmanın aldatılmanın keyfini sürsün..
Günün sözü: Bu kadar ciddiyetsizlik içinde ne yapacağımı bilmiyorum (H.Özcan)
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...