Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öyleyse bu anlamsızca teslimiyet neden? Siyasete ve siyasetçiye yaklaşımımız aslında şuna benziyor; ’’Bir adam gidip bir galericiden beş liraya bir araç alıyor. Daha köşeyi dönmeden araç bozuluyor. Adam beş sene boyunca sanayiden çıkamıyor. Sürekli masraf açıyor ve adam cebinde ne var ne yok araca harcıyor. Sonra birgün dayanamayıp ‘yeter!’ diyor. ‘Bu aracı satıp kurtulmalıyım!’ beş liraya alıp, beş lira da masraf ettiği aracı gidip beş liraya satıyor ve diyor ki: ’Zararın neresinden dönersen kardır!’ Peki bu adam ne yapıyor biliyor musunuz? Aynı galericiye gidiyor ve yine bir araç satınalmak istediğini söylüyor. Galericinin dili tatlı, araçları cilalı alttan giriyor üstten çıkıyor beş lirası peşin, kalan beş lirasına senet alıp bir araç daha satıyor. Aracı satın alan adam caddenin köşesini dönünce seviniyor, çünkü aracı bu defa bozulmadı. Ana yola çıkıyor ve daha köprüyü geçmeden araç yine yolda kalıyor. Adam hayıflanıyor, ‘Keşke sanayi kavşağında bozulsaydı, bir usta çağırıverirdim, şimdi bir de çekici çağırmak zorundayım!’ Neyse adam aracını tamir ettiriyor fakat bu araç öncekinden de beter, sadece masraf açmıyor bir de sürekli yolda kalıyor. Adam mı araca biniyor yoksa araç mı adama biniyor belli değil. Bu arada adam mesai bitiminde ek işlere gidiyor çünkü sadece aracın masrafları yok, bir de galericiye ödenmesi gereken senet var. Adam tabiri caiz ise evinin yolunu unutuyor. Neyse gece gündüz çalışarak senetleri ödeyip borcu bitiriyor fakat araç masraf açmaya devam ediyor. ‘Tamam! Bu aracın da olacağı yok, buna da çok masraf ettim bir an önce satıp kurtulayım.’ Beş lirası peşin beş lirası senetle on liraya aldığı araca on lira masraf edip gidip beş liraya satıyor ve diyor ki: ’Zararın neresinden dönersen kardır.’ Elindeki beş lirayla galericinin yolunu tutuyor. Galerici, “Aküsü yeni”diyor, “etek altı temizlik boyası var bunun dışında nokta hata yok’ diyerek beş lirası peşin on lirası senetle on beş liraya bir araç daha satıyor. Adam: ‘Oh!’ diyor ‘Sonunda iyi bir araç alabildim!’ Adam bu defa caddenin köşesini dönüyor, köprüyü geçip sanayi kavşağına da varıyor fakat bu defada aracın diferansiyeli ötüyor. Onu susturayım derken şanzumanı indiriyor; bakıyor ki bu kadar masrafı ödeme imkanı yok, aracı yok pahasına satıp sanayiden yaya olarak çıkıyor. Bu arada galericiye ödenmesi gereken senetler var, üzerine bir sürü borç kaldı. Adam yaklaşık beş sene boyunca bu senedi ve faizlerini ödemekle uğraşıyor. Son senedini aldığında adam ne yapıyor biliyor musunuz? Yine aynı galericiye gidiyor..
Şimdi diyeceksiniz ki: ‘bu kadar da olmaz!’ fakat oluyor, daha fazlası bile oluyor. Aynı galericiden araç almakla aynı partiye oy vermek arasında ne fark var? Akaryakıt kırk lira, araca binilemez olmuş, marul otuz lira pazara girilemez olmuş, faturalar almış başını gitmiş ödenemez olmuş ve hala aynı şekilde aynı siyasetçilere oy vermeye devam ediliyor. Çok yakan, defransiyeli öten, yolda kalan aracı değiştiriyoruz da nedense oy verdiğimiz partiyi değiştirmiyoruz. Vatandaş siyasetçinin bineğidir tekeri patlasa da gider, yakıtı bitse de; bandrolünü de kendisi öder bazen bir, bazen iki defa..
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...
Büyük İskender ve Diyojen aynı çağda yaşamış iki farklı figürdür. Birini anlatmanız için diğerine öteki demeniz yeterli olur. Şöyle ki, İskender dünyayı fethetmeyi kafasına koymuş bir kral iken Diyojen bir fıçıda yaşayan, dünyaya sırtını dönmüş bir filozoftu. Bu arada Diyojen aslen Sinoplu’dur. Rivayete göre babası o dönemde devletin kasasından sorumlu olan kişiymiş. Yani bugünkü merkez bankası ba...
Sosyal medyada ayaküstü sohbetlerde sıklıklaş öyle konuşmalar yapıldığını görüyorum: ''Dediğine pişman etti, dövmekten beter etti, yerin dibine soktu, beş paralık oldu..’’ Bilerek veya bilmeyerek, aptalca veya planlı şekilde yapılan hataların ardından gösterilen tepkiler, utandırmalar veya pişmanlık gösterileri benim için bir şey ifade etmiyor. Yapılanların ifşa olması, günyüzüne çıkması, kirli ça...
Eğitimin özelleştirilmesini eleştirdiğim ‘’HER ÖZEL OLAN GÜZEL MİDİR’’ başlıklı yazımda kullandığım ifadeler sanırım yanlış anlaşılmış. Öncelikle belirtmek isterim ki, eleştirilerim asla başarılı öğrencileri kapsamamaktadır. Bir öğrenci sorumluluklarını biliyor ve öğretmenlerine karşı edep sınırını aşmıyorsa yeri başımızın üstünd...
Hani derler ya kelimler cam kırığı olur bazen sussan acıtır konuşsan kanatır. Sorun yumağı herşey. Tuhaf, garip, anlaşılmaz bir durum. Aslında konuşasın var, içine dert olan şeyler var, hazmedemediğin, seni rahat yatırmayan kızgınlıkların var, kahredip vazgeçmişliklerin var ama öyle vazgeçtim demekle bitmiyor. Yapanın yaptığı kar mı kalacak yanına diyorsun ama kalıyor. Ah...
İzlediğim bir film sahnesinde şöyle bir diyalog geçti: ‘’Sevdiğimiz insanları olmasını istediğimiz insanlar olarak yeniden yaratamayız.’’ Bu sözün üzerine onlarca yıl konuşabilir veya binlerce sayfa yazı yazabiliriz ve yine de geride anlatılmayı bekleyen birçok şey kalır. Bu aslında yaşadığımız dünyanın trajedisidir. Sürekli olara...