Eğitimin özelleştirilmesini eleştirdiğim ‘’HER ÖZEL OLAN GÜZEL MİDİR’’ başlıklı yazımda kullandığım ifadeler sanırım yanlış anlaşılmış. Öncelikle belirtmek isterim ki, eleştirilerim asla başarılı öğrencileri kapsamamaktadır. Bir öğrenci sorumluluklarını biliyor ve öğretmenlerine karşı edep sınırını aşmıyorsa yeri başımızın üstündedir. Bu özel okul da olsa böyledir, devlet okulu olsa da böyledir; değişmez. Bu çocuklar bu ülkenin geleceğidir. Burada kastedilen okumak yönünde gayreti olmadığı halde özel okullarda notları yükseltilen, yaptıkları hataların görmezden gelineceğini düşünerek şımaran, haddini aşan ve babalarının maddi imkanlarının arkasına saklanan öğrencilerdir. Böyle çocukların olmadığını bana kim söyleyebilir? Buradaki eleştirimin başarılı ve ahlaklı çocukları kapsamadığı açıktır. Diğer yandan daha önce de ifade ettiğim gibi eğitimin özelleştirilmesine şiddetle karşıyım. İşin içine paranın girip de suistimalin yaşanmadığı bana bir yer gösterin? Para, sahibini sürekli önceliyor. Paranız çoksa bankaya giren son kişi olsanız bile makine size ilk sırayı veriyor. Para toplumdaki adalet duygusuna zarar veriyor. Bu durum eğitim, sağlık ve daha birçok alan için geçerli. Yıllardır futbolda şike iddiaları konuşuluyor. Bu işlerin uzaktan bir selamla olmadığını hepimiz biliyoruz; parayı veren düdüğü çaldırıyor. Bunlar aslında hepimizin bildiği, yaşadığı şeyler; neyine itiraz ediliyor anlamıyorum. Çocuğunuz harika bir öğrenciyse zaten bir sorun yok. Değil ise itirazınız niye? Madem bu kadar hassassınız aynı duyarlılığı mahallenizdeki okul için de gösterin o zaman. Şimdiye kadar bir kez olsun gidip bir ihtiyaçlarını gidermeyi teklif ettiniz mi? Yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımız var. Özel okullara avuç dolusu paralar harcamak yerine mahallenizdeki okulun küçük bir ihtiyacını gidermenin çok daha anlamlı olacağını düşünüyorum; en azından benim anlayışım bu.
Şimdi asıl konumuza dönüp uzmanların özel okullar konusunda yapmış olduğu bir takım bilimsel çalışmaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir hızla özelleşen bir eğitim sektörüne sahip ülkemizde velilere çocuklarını ‘neden özel okullara göndermeleri gerektiği’ konusunda pek çok neden sunuluyor. Biz de size tam tersini göstermek istedik. İşte size çocuklarınızı devlet okullarına göndermeniz için 5 neden:
Daha Başarılı Öğrenciler
Çoğu zaman yatırımlarının karşılığını almak için öğrencilerine ‘müşteri’ gibi davranmak zorunda kalan özel okullardan farklı olarak devlet okulları kurallı ve disiplinlidirler. Devlet okulları, öğrencilerine hak etmedikleri notları vermez, küçük başarıları abartmaz, velileri mutlu etmek için başarı tabloları çizmez ve çıtayı yükseğe koyarlar. Bu yaklaşım çoğu zaman daha fazla çalışmak zorunda olan daha başarılı öğrenciler getirir. Özellikle bilinçli idareci ve öğretmenlerle çalışan bir devlet okulunuz varsa öğrencinizin özel okulda olacağından daha çalışkan olacağına emin olabilirsiniz.
Daha Gerçekçi Çocuklar
Devlet okullarının sunduğu alçakgönüllü fiziksel ve ekonomik olanaklar çocukları zor ya da kolay pek çok koşula uyum sağlayan esnek ve gerçekçi kişiler haline getirmekte, böylece çocuklar farklı hayat koşullarına daha kolay uyum sağlamaktadır.
Devlet okulları aynı zamanlarda çocuklara yetenekleri, başarıları ya da eksikleri konusunda daha doğru ve gerçekçi yorumlar yapmakta, çocukların kendilerini doğru tanımalarını sağlamaktadırlar. Böylece çocuklar kendileriyle ilgili doğru hedefler ve hayaller kurmaktadırlar.
Öte yandan özel okulların tersine devlet okullarında toplumun her kesiminden, her kültürden gelen öğrencilerle toplumun küçük bir mozaiği oluşur. Bu mozaik çocuklar için başlı başına bir sosyalleşme ve gelişme deneyimidir.
Devlet Üniversitesini Kazanma Şansı
Özel okul deneyimli pek çok velinin bildiği gibi bir ilkokuldan başlayarak özel okullarda eğitim görmüş çocuklar daha sonraki eğitim hayatlarının tümünü özel okullarda geçirmek konusunda ısrarcı olmaktadırlar. Özel okul mezunlarının neredeyse tümü özel üniversitelere devam etmekte böylece ailelerin -en az 16 yıl süren eğitim hayatı boyunca- eğitim çok yüksek kalemlere erişmektedir.
Öte yandan devlet okullarından gelen öğrenciler yüksek puanlı olan devlet üniversitelerine daha kolay kazanabilmektedir.
Daha Akıllıca Bir Yatırımı Yapabilme Olasılığı
İlkokuldan itibaren özel okula devam eden bir öğrencinin ailesine maliyeti yaklaşık olarak 70-75 bin USD’yi bulabilmektedir. Bu hesaba göre örneğin üniversiteden mezun olduktan sonra 13500 TL. maaşla iş bulan bir gencin sadece ailesinin kendisi için yaptığı eğitim masrafını geri kazanabilmesi için en az 12-15 yıl çalışması gerekmektedir.
Böyle bir bütçeleri olmasına rağmen çocuklarını özel okula göndermek yerine devlet okuluna gönderen pek çok aile vardır. Bu aileler eğitimden tasarruf ettikleri parayla çocuklarına değer katacak farklı tercihler yapabilmekte; örneğin yüksek lisans için yurt dışına göndermekte, kendi işini kurmasına yardımcı olmakta ya da çocuklarının farklı bir alanda yatırım yapmalarını destekleyebilmektedirler.
Özel Okullar Öğrencilere Sanal Bir Başarı Duygusu Yaşatıyor!
Özelleşen eğitim sektörümüz, yine dünyanın hiçbir ülkesinde benzeri görülmemiş bir ‘öğrenme kültürü’ yaratıyor. Bu yeni kültür çocuklarımıza bir zamanlar bize öğretildiğinden çok daha farklı ‘değerler’ öğretiyor.
Neler mi?
Kayıtlarını doldurma baskısı altındaki özel kurumlar her şeyden önce çocuklarımızı ve ailelerini mutlu etmeye çalışıyor. Bu yüzden de onlara ne kadar ‘özel’ olduklarını öğretiyor. Küçük başarılarını övüyor, öğrencileri zorlamıyor, az öğretiyor, kolayca not veriyor ve geçmek için sıçranması gerek o akademik çıtayı aşağılara çekiyor.
Sistemli ders çalışmayı, adım adım ilerlemeyi, giderek daha zorlu konuları kavramayı yani gelişmeyi öğrenemeyen çocuklarımız, kendilerini aslında olmadıkları kadar ‘çalışkan’, ‘başarılı’ hissediyor; hayatın zorluklarıyla karşılaştıklarında bile neden geride kaldıklarını anlamakta zorluk çekiyorlar.
Özel Okullar ‘Talebeliği’ Ortadan Kaldırıyor!
Çünkü öğrenmenin doğası öğrencinin bilgileri önünde hazır bulmasını değil, eskilerin güzel ifadesiyle öğrenmeyi talep etmesini yani ‘talebe’ olmasını ve öğretene tabi olmasını gerektiriyor.
Çocuklarımıza emek vermeleri, kendilerini geliştirmeleri mesajı yerine, ayrıcalıklı oldukları, hak ettikleri ve istedikleri herşeyi kolayca elde edebilecekleri mesajının verilmesi onların kendilerini kanıtlayarak, başarıya ulaşma şanslarını ellerinden alıyor. Daha önemlisi aslında iyi olmadığını içten içe bilen öğrenciye yüksek notlar verilmesi öğrencinin kendi kapasitesini anlamasını engelliyor.
Özel Okullarda Kişisel Yetkinlik Yerine Fiziksel Koşullar Önemseniyor
Dünyanın başka ülkelerinde özel okullar öğrencilerine ayrıcalıklarının aldıkları yüksek standartlardaki eğitimden, kazandıkları kişisel becerilerden kaynaklandığını öğretirken bizim okullarımız ayrıcalık duygusunu okulun fiziksel ortamıyla ve sağlanan eğitim dışı hizmetlerle sağlamayı tercih ediyorlar.
Öğrencilerin gözünde okulun kantini, forması, binanın fiziksel özellikleri eğitimin önüne geçerken, sağlanan bu ‘şıklık’ öğrencinin yetkinliğinin yerini alıyor.
Özel Okullar Ülkenin Koşullarından Haberdar Olmayan Elitist Öğrenciler Yetiştiriyor.
Özel okulların yüksek fiziksel standartları bu kurumların belirli sosyo-ekonomik sınıflardan öğrenci almasıyla da birleştiğinde okul ülkenin kültürel ve sosyal yapısını temsil etmekten uzaklaşıyor. Öğrenciler sadece kendileri gibi yaşayan küçük bir grubu biliyor, ülkenin geri kalanından haberdar olmadan büyüyorlar.
Özel Okullar Eğitimden Önce Satış İçin Organize Oluyor
Küçük bir grup dışında özel okulların büyük bölümü son yıllarda açıldı. Sayıları bir ilin, ilçenin ihtiyaç duyabileceğinden çok daha fazla; bu nedenle de eğitim faaliyetinin yanı sıra pazarlamaya da ağırlık vermek zorundalar. Bu nedenle hizmetinin tasarlanmasında ailelerin öznel beklentileri de karşılanması doğal karşılanıyor. Öğretmenlerin velilere kayıt için telefon açmaları, ders saatlerinden sonra etüd yapması, aileye telefonla sürekli bilgi vermesi gibi ‘hizmetler’ eğitim sürecinin doğal hizmetleri olarak görülüyor. Öğrenciden çok öğretmenin etkinliğinin ölçüldüğü bu yeni model öğrenme faaliyetini zedeliyor.
Aylin Göçmen
90lı yıllardan bu yana eğitim sektöründe yönetici, araştırmacı ve yazar olarak çalışmıştır. 2008-2013 yılları arasında Birgün Gazetesi Eğitim Sayfasında köşe yazıları yazmış; ‘Yeniden Öğrenme’ (Nobel), Aileye Rağmen (Asi Kitap) adlı kitapları kaleme almıştır.
Bilgilerinize…
GÜNÜN SÖZÜ: Eğitim, yoksuIIar için bir sermaye, zenginIer için de bir faizdir. -Heinrich Mann
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...