İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu günah çıkartmaların mazeretler üretmenin bir sebebi var boşuna değil, burada gerçek bir pişmanlık veya özürden bahsetmiyoruz bütün bunların bir sebebi var; yeni cek.. cak’lara kapı aralamak. Sonra bir şans daha ve yine cek-cak’lar ve saydılar süreci ve bu defa daha net bir vaat; gelecekten gün belirleme 2023 -2053 -2073.. Tarih veriliyor ki inandırıcı olsun, kesinlik ifade etsin, ‘’Tamam geçmişte olmadı ama bu sefer olacak’’demenin en kestirme yolu. Cek-cak’ların yüzü eskidi tarih vermekten başka çıkar yol yok. Sonra takvimden birer birer eksiliyor yapraklar ve beklenen gün geliyor ve sonuç aynı bile değil daha da kötüye gitmiş. Geleceğe tarih vermekten geri durmuyor siyasetçi fakat bu defa akıllandı. Aynı hatayı bir daha yapamaz. Öyle üç senelik beş senelik vaatler vermek akıllıca değil, zaman hızlı geçiyor. Bu defa yüzyıllık planlardan bahsedilmeye başlanıyor. Yüzyıl olunca mahcup olma şansın yok. Ne senin ömrün yeter çuvalladığını görmeye ne de seçmenin; kabak zamanın başına patlıyor ‘’Adam aslında yapacaktı da ömrü yetmedi’’ oluyor. Zaman günah keçisi ilan edilmesine kızıp uzamaya başlıyor, sana pişman olmak için bolca süre veriyor. Gerçekleşmeyen yüzyıllık vaatlerin bin yıllık pişmanlıklarıyla yüzleşiyorsun.
Bir arkadaşım anlatmıştı, geçmiş zamanda Manavgat’ta belediye başkanı adayı olmuş biri seçim süreci boyunca hiç vaat vermiyormuş. Gittiği geldiği yerlerde şahısların özel talepleri oluyor yani bireysel çıkarları hiçbirine ‘olur hallederiz’’ demiyormuş. Yanındaki deneyimli, geçmişte birkaç seçim yaşamış olanlardan bir partili başkan adayını bir kenara çekip uyarıyor ve diyor ki: ‘’Bak bu şekilde seçim kazanamayız, Manavgat köprüsünü mü istiyorlar “tamam senin” de. Sen seçimi almaya bak kim ne istiyorsa olur de. Aday bütün bu söylenenlere itibar etmeyip kendi bildiğini yapıyor. Yine paraya sıkıştığı bir sırada geçmişte belediyeye iş yapmış müteahhitlerden biri çek gönderiyor. Ciddi anlamda maddi sıkıntı çekiyor olmasına rağmen bunu da reddediyor ve şöyle diyor: ‘’Para alan emir alır’’ Peki ne oluyor tabi ki de seçimi kaybediyor. Anlayacağınız dürüstlük para etmiyor çünkü vatandaşın böyle bir talebi yok. Vatandaş kullanabileceği, işini yaptırabileceği kişileri seçiyor. Sistemin düzeltilmesi lazım. Vatandaşın bir kriteri olmalı. Aday bol keseden para mı harcıyor, kim ne verirse daha fazlasını mı veriyor, birbiri ardına vaat mi sıralıyor böylelerine itibar etmemesi, fırsat vermemesi lazım.
Vaat veren birini görünce ifrit oluyorum. Lütfen kimse bana vaat vermesin. Bende yükseklik korkusu var uzaya falan da götürmesin. Petrol bulduklarını söyledikleri her seferde yakıta zam geliyor bana bir şey de bulmasınlar olan kadarı yetiyor; yeter ki akaryakıta daha fazla zam yapılmasın. Kardeşim otuz liraya marul mu olur, et fiyatına salata mı yenir? Lütfen bana vaat vermeyin! İnanın her seçim döneminde endişeleniyorum acaba seçimden sonra etiketler ne kadar artacak dolar nereye fırlayacak?
Camiye imam seçmiyoruz, umreye kafile başkanı da aramıyoruz biz bizi yönetecek dürüst siyasetçiler arıyoruz. Bize çalmayacak çırpmayacak kandırmayacak adam lazım. Bize dürüst adam lazım. Cek..cak..lara karnımız tok bize az konuşup çok iş yapan adam ve adamlar lazım..
GÜNÜN SÖZÜ: “Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değildir, suç ortağıdır.” George Orwell
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...
Büyük İskender ve Diyojen aynı çağda yaşamış iki farklı figürdür. Birini anlatmanız için diğerine öteki demeniz yeterli olur. Şöyle ki, İskender dünyayı fethetmeyi kafasına koymuş bir kral iken Diyojen bir fıçıda yaşayan, dünyaya sırtını dönmüş bir filozoftu. Bu arada Diyojen aslen Sinoplu’dur. Rivayete göre babası o dönemde devletin kasasından sorumlu olan kişiymiş. Yani bugünkü merkez bankası ba...
Sosyal medyada ayaküstü sohbetlerde sıklıklaş öyle konuşmalar yapıldığını görüyorum: ''Dediğine pişman etti, dövmekten beter etti, yerin dibine soktu, beş paralık oldu..’’ Bilerek veya bilmeyerek, aptalca veya planlı şekilde yapılan hataların ardından gösterilen tepkiler, utandırmalar veya pişmanlık gösterileri benim için bir şey ifade etmiyor. Yapılanların ifşa olması, günyüzüne çıkması, kirli ça...
Eğitimin özelleştirilmesini eleştirdiğim ‘’HER ÖZEL OLAN GÜZEL MİDİR’’ başlıklı yazımda kullandığım ifadeler sanırım yanlış anlaşılmış. Öncelikle belirtmek isterim ki, eleştirilerim asla başarılı öğrencileri kapsamamaktadır. Bir öğrenci sorumluluklarını biliyor ve öğretmenlerine karşı edep sınırını aşmıyorsa yeri başımızın üstünd...
Hani derler ya kelimler cam kırığı olur bazen sussan acıtır konuşsan kanatır. Sorun yumağı herşey. Tuhaf, garip, anlaşılmaz bir durum. Aslında konuşasın var, içine dert olan şeyler var, hazmedemediğin, seni rahat yatırmayan kızgınlıkların var, kahredip vazgeçmişliklerin var ama öyle vazgeçtim demekle bitmiyor. Yapanın yaptığı kar mı kalacak yanına diyorsun ama kalıyor. Ah...
İzlediğim bir film sahnesinde şöyle bir diyalog geçti: ‘’Sevdiğimiz insanları olmasını istediğimiz insanlar olarak yeniden yaratamayız.’’ Bu sözün üzerine onlarca yıl konuşabilir veya binlerce sayfa yazı yazabiliriz ve yine de geride anlatılmayı bekleyen birçok şey kalır. Bu aslında yaşadığımız dünyanın trajedisidir. Sürekli olara...