‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asidi kaçmış kola gibi tadı tuzu yok. Cehennem kapısına kurulmuş salıncakta sallanıyoruz yarı baygın vaziyette, biraz da bezgin, sözde eğleniyoruz. Mutluluğun ne olduğunu unuttuk, gülüşlerimiz eğreti ve neşeden yoksun. Sustuğumuz da oluyor bazı zamanlar, düşünceden yoksun. İşte böyle duygularla seçime girerken Nefi KARA yetişti imdadımıza. Vatandaşa yeni bir umut oldu, bir heyecan getirdi. Deyim yerindeyse silkelenip şöyle bir kendimize geldik. Bunu derken yanlış anlaşılmasın Nefi KARA her şeye tamam deyip, vatandaşa mavi boncuk dağıtmıyor fakat tutarlı biri, insanı tedirgin etmiyor. Bir eliyle sarılırken diğer eliyle itmiyor sizi, içten bir kucaklama onunkisi, insana güven veriyor. Şöyle geriden bakınca sıradan biri gibi duruyor fakat yakından tanıyınca ona hayran oluyorsunuz. Bugüne kadar birçok insanın hayatına dokunmuş, kimine yol göstermiş, kiminin elinden tutmuş kimini de tedavi etmiş fakat bunları sohbet konusu yapmamış. Tanıyınca herkesin ‘’keşke benim partimden aday gösterilseydi’’diyeceği türden biri; kesinlikle siyaset üstü bir kişilik. Siyaset üstü diyorum çünkü siyaset girince işin rengi değişiyor, tarafgirlik ortaya çıkıyor. Bu ülkenin belki de en büyük sorunu bu. Siyasi gözle bakınca ister istemez gerçeklikten uzaklaşılıyor. Ağzınızla kuş bile tutsanız takdir edilmiyorsunuz. Suyun üzerinde bile yürüseniz yüzme bilmiyor diyorlar. Tersi de böyle eğer konu oy verdiğiniz partiyse ne yaparsa yapsın keramet aranıyor ve ‘’vardır bir bildiği’’deniliyor. Sonra bilmediği ortaya çıkıyor ama yine bir şey değişmiyor. Toplum bu hale nasıl getirildi nasıl bu kadar fanatikleştirildi bunu anlamamız gerekiyor. Aslında bu yeni bir şey değil, toplumlar tarih boyunca şu ya da bu şekilde manipüle edilmiştir. Bunu yaparken bazen milliyetçilik kullanılmış bazen inanç bazen de beka üzerinden söylem geliştirip gücü ellerline geçirmişlerdir. Yanlış anlaşılmasın burada fikirden veya daha iyi bir fikri arama çabasından bahsetmiyorum tamamen çatışmadan bahsediyorum. Fikirler, uğurunda kavga edilecek değil, akşam yemeğinde rahatça tartışılabilecek nitelikte olmalı oysa bugün hakaret, tehdit ve ithamlarla bir tarafın sürekli diğer tarafı susturmaya çalıştığını görüyoruz. Bu izlenen yolun sonu çıkmaz sokak. Toplumu ayrıştıran bu yöntemin bir an önce terk edilmesi lazım. Ülkemizde siyaset maalesef devletin ve milletin imkanlarını sadece belirli gruplara aktarmanın aracı olarak kullanılıyor. Belirli bir zümre sürekli zenginleşip servetine servet katarken halk beka ve dış güçler gibi söylemlerle manipüle ediliyor. Halk aşağıda birbirini yerken yukarıda birileri cebini dolduruyor. Olan şey aslında tam olarak bu. Toplumun artık bir şeyleri görmesi lazım. Bu köhneleşmiş siyaseti tasfiye etmesi lazım. A partisi B partisi ayırmıyorum korku siyaseti yapan hangi parti olursa olsun siyaset sahnesinden silinmeli. Toplum kendi refah düzeyine bakmalı. Daha iyi şartlarda bir yaşam mümkün bunun yolları aranmalı.
Bugün kimse hayatından memnun değil. Üniversite bitirmiş gençlerimiz var işsiz, hayat pahalılığı öyle bir noktaya geldi ki karı koca çalışıyor ve buna rağmen geçinemiyor. Ev kiraları almış başını gitmiş, gençler evlenemiyor, emeklinin durumu ise en zor olanı. Düşünebiliyor musunuz bir dede torununu elinden tutup markete götüremiyor çünkü aldığı emekli maaşı kendine bile yetmiyor. Buna rağmen bakıyorsunuz sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Bunu derken aklıma şu hikaye geldi, ünlü bir düşünüre bu hayatta en çok kimi sevdiğini sormuşlar. Düşünür: ‘‘Terzi mi?’’ diye cevap vermiş. Sebebini sorduklarında ise şöyle açıklamış: ‘’İnsanlar benim hakkımda bir kanaate vardıklarında bunu hiç değiştirmiyorlar, oysa terzime her gittiğimde bana yeniden ölçü alıyor’’ demiş. Maalesef bizim insanımız da bir şeye doğru veya yanlış dedi mi onu bir daha değiştirmiyor, bozuk saat gibi durduğu yerde duruyor. Oysa zamana ve şartlara bağlı olarak insanlar iyi veya kötü yönde değişebiliyor. Bugün kimseye sonsuza kadar güvenemezsiniz veya güvenmemelisiniz. İnsanoğlu beşer şaşar. Neticede siyasetçi de bir insan, Peygamberler gibi vahiyle konuşmuyorlar. Onlar da hata yapabilir, yanlış yollara sapabilirler; kimseyi kutsamamak lazım. Büyük anlamlar yüklememek lazım. Abartılı sevmemek lazım. Gerçeklikten uzaklaşmamak lazım. Vatandaşın konuşulanlardan ziyade yapılan işlere bakması lazım. Yaşam standartları yükseliyor mu yoksa düşüyor mu? Gelecekle ilgili kaygıları artıyor mu yoksa güvenle mi bakıyor? Emeğinin karşılığını alabiliyor mu yoksa sömürülüyor mu? Avuç dolusu para verip okuttuğu çocuğuna iş bulabiliyor mu, yani kısacası insanca yaşayabiliyor mu buna bakacak. Çiftçiye bakıyorsun buğday ekmiş zarar etmiş. Karpuz ekmiş tarlada kalmış. Ekilen domates patlıcan atılan ilacı karşılamamış. Besiciye bakıyorsun yem maliyetleri uçmuş gitmiş sıkıntı çekiyor şimdi oturup dizimizi mi dövelim? Sandıklar vatandaşın önüne hesap sorsun diye konuluyor. Siz değişmezseniz siyasetçi değişmez, siyasetçi değişmezse düzen değişmez. Siyasetçiye korku vereceksiniz, ‘’sen ne yaparsan yap oyum yine sende’’ derseniz işte bugünkü tablo çıkar ortaya. Hatırlar mısınız eskiden köylerde bir yere giderken evin anahtarını paspasın altına koyarlardı ki eve gelen olursa dışarıda kalmasın. Eve kim gelirse gelsin anahtarın yerini bilirdi. Siz siyasetçiye paspasın altına konan anahtar gibi ‘’Oyum sende, hiç değişmedi, olduğu yerde duruyor’’ derseniz ona bu konforu verirseniz siyasetçiyi rehavete sürüklersiniz ve bir süre sonra çalışmayı bırakır. Sandıkta duygusallık olmaz, işini iyi yapana devam yapmayana tamam demek zorundayız başka türlü bu ülkeyi düzlüğe çıkaramayız. Çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlayamayız.
Bugün hepimiz geçmişte yapmış olduğumuz tercihlerin sonuçlarını yaşıyoruz. Şimdi yapacağımız tercihlerimiz de ileride nasıl bir hayat yaşayacağımız belirleyecek. Geçmişte doğru seçimler yapmış olsaydık bugün daha iyi bir hayatımız olabilirdi. İhtiyaçlarımzı sürekli ötelemek zorunda kalmazdık. Başımızı avuçlarımızın arasına alıp aysonunu nasıl getireceğiz diye kara kara düşünmezdik. Bin yıllık pişmanlıklar biriktirdik artık iyi bir hayatı amaçlamalıyız. Bunun için yapmamız gereken ilk şey siyasete ve siyasetçiye bakışımızı kökten değiştirmek ve daha çok rakamlarla bakmak. Ekmek bir yıl önce ne kadardı, iki yıl önce ne kadardı, bugün ne kadar? Mukayese yaptığımızda iyiye mi gidiyoruz kötüye mi? Peki böyle devam ederse ekmek iki sene sonra yirmi lira olur mu, ekmek yirmi lira olursa ne olur oturup düşümemiz lazım. Bize kim üretimden, kalkınmadan bahsediyorsa proje üretiyorsa oyumuzu ona vermeliyiz. Çay-kek yiyerek ömür geçmez. Bir iki paket makarnayla olacak iş değil. Durum gerçekten ciddi. Belki de son virajda son kavşaktayız. Bu arada üretim kalkınma demişken Süleyman Okudan beyin ve Nefi Kara’nın broşürlerini karşılaştırdım. Süleyman Okudan partisinin politikalarıyla paralel projelerden bahsetmiş.’’Toki Evleri, Doğalgaz, Lokaller, Taziye evleri falan gibi şeyler. Üretimle ilgili sadece ‘’Meyve suyu fabrikası ve soğuk hava deposunu’’ görüyoruz. Nefi Kara’ya gelince ‘’Markamız Manavgat Projesi, Su projesi, Manavgat Proje Üretim Merkezi, MAN-Ges projesi, Kariyer Destek Ofisi, Manavgat Çiftçi Danışma ve Eğitim Merkezi’’ gibi üretimi ve kalkınmayı önceleyen projeler dikkatimizi çekiyor. Diğer detaylara girmiyorum çünkü öncelik kalkınmak için üretmek ve yeni iş alanları oluşturmak olmalı. Bu anlamda Nefi Kara’nın teşhisinin doğru olduğunu söyleyebilirim.
Sonuca gelirsek; sorunlar o sorunları meydana getiren insanların mantığıyla çözülemez. Şimdi önümüzde bir seçim var ve Nefi Kara gibi iyi bir seçeneğimiz var. İyi bir seçeneğimiz varsa iyi bir gelecek de var, demektir. Her şeyin iyi olması dileğiyle.
GÜNÜN SÖZÜ: Başarı alkışlanacak sonuçlar üretmekten çok, alkışlanacak çabalar sergilemektir.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...