Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyorum ki: ‘’O çocuk bu çocuk’’ İnsan yaşlansa da aynaya bakınca içindeki çocuğu görüyor;belki de yaşlılar bu yüzden yaşlandıkça çocuklaşıyor.
Genelde diz ağrısıyla başlıyor her şey sonra unutkanlık takip ediyor ve sonra elinde ilaç torbalarıyla gezmeye başlıyorsun.Çocukluğunda yediğin şekerlerin yerini renk renk haplar alıyor.Eskisi gibi değilsin bir sela okununca kulak kabartıyorsun ister istemez ‘’Acaba yine kim öldü?’’ Tandık mı merak ediyorsun.Sonra arkasında kalanların unutuşlarını görüyorsun.İyi bilirdik dedikleri iyi adamı sanki iyilikleriyle birlikte gömüyorlar toprağa;geride dikili bir taş ve üç satır yazı kalıyor.Eğreti hayatın dostlukları da eğreti oluyormuş diyorsun ister istemez.Yanınızdan geçen bir kadının parfümü gibi kalıcı olmuyor dostluklar, hatır gönül kayboluyor.
Yaşlandıkça yalnızlaşıyor mu insan yoksa yalnız olduğunu mu farkediyor, bilemiyorum.Görmezden gelinmek canını sıkmıyor eskisi gibi aslında hoşuna bile gidiyor.Milletin dırdırını dinlemek istemiyorsun.Kafan götürmüyor boş adamların boş lakırdılarını.Onlar aynı adam, her zamanki gibi büyük büyük laflar edip hariçten gazel okuyorlar ama sen aynı adam değilsin dinlerken; biliyorsun o söz o ağza layık değil, ‘’hadi oradan,külahıma anlat!’’ demek geliyor içinden fakat susuyorsun.Bir bahane bulup uzaklaşmak istiyorsun fakat bu o kadar kolay değil.Elindeki telefona şöyle göz ucuyla bakıp ‘’Hadi bir kez olsun çal ve kurtar ruhumu mengeneye almış bu adamdan’’ diye geçiriyorsun içinden ama nedense böyle zamanlarda çalmıyor.Kendi telefonundan umut kesilince karşındakinin telefonunda oluyor gözün.Bir defa çalsa yeter,kim arıyor diye telefonuna baksa o boşlukta bahaneyi bulup kaçacaksın ama yine olmuyor.Üzerine kargaların pislediği heykel gibi çaresizce katlanıyorsun.
Yaşlılığın sevimsizliği sanıldığı gibi çekilen ağrılarda veya çirkinleşen yüzde değil bir sanatkar gibi karaktersizliği tablolalaştırıp boynuna asmış olanların kendilerini methedişlerini dinlemek zorunda olmak.O an bütün can sıkıntıları çekirge sürüleri gibi üzerine üşüşüp zihin bahçeni talan ederken ruhuna saplanmış olan yaşlanmışlık hissi keskinleştikçe keskinleşiyor.Umursamazlık gençken yakışıyor insana,istediğin gibi atar gider yapıyor kafan atınca arkanı dönüp gidebiliyorsun fakat biraz yaşın ilerleyince bu o kadar kolay olmuyor.Saçma sapan insanlardan kolayca yakanı kurtaramıyorsun.Onların içi boş nasihatlerinden payına düşeni almış gibi yapıp sonrasında ağrıyan başın için birkaç ağrı kesici alıyorsun.
Eskiden saftık, inanıyorduk her söylenilene,takılıyorduk peşine;gizliden gizliye kendi kahramanımızı çağırıyorduk belki de fakat artık biliyoruz kimin ne mal olduğunu veya kaç kuruş ettiğini.Kimse göründüğü gibi değil kimisi karısından korkan bir pısırık, kimisi bir karış sakalıyla düzenbaz kimisi de makamının arkasına saklanan bir çapsız.Bunun için miydi verilen onca emek, gösterilen saygı,hürmet; tüketilen ömür bunları görmek, yaşamak, anlamak ve en sonunda katlanmak için miydi?Hayatın anlamı bu olmasa gerek.Elimiz kelepçeli değil,ayaklarımızda pranga yok görünüşte özgürüz fakat bizimkisi gönüllü esaret,zoraki gülümseme ve zoraki sohbet.
GÜNÜN SÖZÜ: Anlamaya çalışmakla katlanmak arasında sıkışıp kaldım.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...