2002’den önce kullandığımız kelimelerin neredeyse hiçbirini bugün kullanmıyoruz. Artık çok daha işlevsel ve güncel olan kelimeleri kullanıyoruz. Bunlardan birisi‘ ’Yandaş’’mesela. Öncesinde böyle bir kelimeyi bilmiyorduk. Bunun yerine daha çok‘’taraftar’’ kelimesini kullanıyorduk fakat‘’yandaş’’ kadar tanımlayıcı ve kapsayıcı değildi. Yandaş kelimesinde sanki bir dokunulmazlık manası var. Güçlü bir aidiyet, adanmışlık hissi uyandırıyor insanda. Yandaş olmak ölümüne sevmenin ötesinde bir şey gibi duruyor sanki. Yine ‘’hezimet’’ kelimesi vardı. ’hezimet’’ kelimesi daha çok farklı şekilde mağlup olduğumuz milli maçlardan sonra kullanılırdı. Şimdilerde onun yerine ’’illet, zillet, şirret’’kelimeleri tercih ediliyor. Yenilmek, ezilmek aşağılanmak, dışlanmak,y ok sayılmak gibi birçok manayı içinde barındıran etkili bir cümle. Birarada kullanıldığında edebiyata merak uyandıracak kadar estetik ve de uyumlu. Son derece kafiyeli ve şiirsel. Sonra bir ‘’imar barışı’’mız var. Bu kelime öyle zengin bir içeriğe sahip ki, ‘’ihmal, rant, kaçak’’ kelimelerinin kirlerini kusurlarını bir çırpıda leke bırakmadan yıkayabiliyor. Kimyagerlerin bile çözemeyeceği bir formül bu. Çok umut vaat ediyor ve birleştirici, yapıcı, çekici bir tarafı var. Herşeyden önce içinde ‘barış’ geçiyor. Barışın olduğu yerde sorun olur mu? Acı dram yaşanır mı? Depremde ölenler kaderlerini yaşadılar ve barış içerisinde ahirete göç ettiler
Zamanın en popüler kelimesi olan ‘’algı’’ya ne demeli? Bunu ilk fetö zamanında duymuştuk sonra günlük yaşamımızın vazgeçilmezi oldu. Sanki onsuz sokağa çıkamıyor, nefes bile alamıyoruz. Onsuz hiçbir şey olmuyor; sütü bile mayalayamıyorsun. Yazın şapka gibi başına tak, kışın palto gibi sırtına geçir böyle müthiş bir şey. Ben bu kelimeye hastayım, vurgunum, bağımlıyım. Onsuz iki kelimeyi bir araya getiremem. Onu konuşunca sanki ağzım ballanıyor. İşte algı böyle bir şey, algıyı anlatırken bile algı kendiliğinden oluşuyor. Hiçbir uyuşurucu algı kadar beyni yok edemez. Neredeyse unutuyordum, bir de şu ‘’mülakat’’var. Tam bir efsane! Pastanın üzerindeki çilek gibi. Mülakat kelimesi geçince ortama capcanlı bilgi kokuları yayılıyor sanki. Müthiş bir meydan okumayı çağrıştırıyor. Bir miktar da konuşma anlaşma hissiyatı oluşturuyor ama ne hikmetse ‘’mülakat’’ denilince insanların omuzları düşüyor, suratları asılıyor. Sanki tecavüze uğramış gibi bir kızgınlık oluşuyor. Ne var bunda; bir bakanın öğle yemeğinden sonra yediği meyveyi bilemiyor, bir siyasetçinin ayakkabı numarasını tahmin edemiyorsan ne işin var senin devlet kadrosunda, memuriyette. Mülakat aslında genel kültürün etkin ve adil şekilde ölçüldüğü harika bir sistemin adı. İnsanları anlamak gerçekten zor. Neredeyse unutuyordum bir de ‘’ittifak’’ kelimesi var. Daha önce bunun yerine ‘’koalisyon’’ kelimesi kullanılıyordu. Koalisyon’da kesin bir sadakat, sonsuz bir teslimiyet, şartsız bir ön kabul yoktu. Oysa ittifak sözcüğü bütün bunları içinde barındıran çok daha kapsamlı ve kalıcı ortaklıkları ifade etmesi bakımından çok açık bir ifade.
Finali ‘’açılım’’la yapalım. Açılım kelimesi eskiden olsa müstehcenlik çağrıştırırdı. Açılmak, saçılmak; oranı buranı göstermek gibi manalar çağrıştırırdı. Oysa günümüzde tamamen farklı bir amaçla kullanılıyor. Suçlunun ayağına gitmek, özür dilemeden affetmek, pişman olmadan salıvermek gibi manalar içeriyor.
Siz ne düşünüyorsunuz bilemem fakat ben böyle anlıyorum. Dünyanın önünde mi gidiyoruz gerisine mi düştük veya gelişiyor muyuz yoksa geri de mi kaldık bunun yorumu size kalmış. Ama ben öğrenmeye ve sorgulamaya devam ediyorum ve de edeceğim.
GÜNÜN SÖZÜ:"Politikada hiçbir şey kazayla olmaz. Olmuşsa, öyle planlanmıştır." Franklin D. Roosevelt
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...