Yaşamı böyle hayal etmemiştim. Elde ettikçe mahrumiyetimin artacağını, sevdikçe hayal kırıklıklarımın büyüyeceğini hiç düşünmemiştim. En sevdiğim yemekleri birgün gelip sevmeyeceğimi ve ağzımın tadının kaçacağını nereden bilebilirdim? Evhamlarla uykularımın kaçacağı, doğruyu söylemek hevesiyle yanlış anlaşılma korkuları arasında sıkışıp kalacağım kimin aklına gelirdi.
Duygular çok karmaşıklaştı. Akıllıyla delinin arasındaki fark kapandı, çizgi kayboldu. Artık herkes bir miktar akıllı herkes bir miktar deli, herkes bir miktar masum ve herkes bir miktar yüzsüz oldu. Oranları değişiyor olsa da yüzsüzlükte en büyük hisse siyasetçilere ait. Kıvırmakta, tükürdüğünü yalamakta dünü dünde bırakıp bugünü kutsamakta üzerlerine yok. Siyasetçi değişmese de birçok şey değişti. Giyim tarzımız, yeme alışkanlıklarımız, sevme biçimlerimiz ve daha bir çok şey.
Eskiden romantizm vardı. Yazılan mektuplar havaya sıkılan parfümlerle tütsülenir sonra zarfa konurdu. Ayraçlar kitapların arasındaki kurumuş çiçeklerdi ve bu genellikle nergiz olurdu. Şimdilerde whatsap’tan yazılıyor mektuplar ve genellikle emojilerle süsleniyor. Yine güzel kadınlar vardı bir zamanlar ölümsüzdü aşkları; ayrıldılar sonra yine aşık oldular sonra yine ayrıldılar ve sonra yine aşık oldular. Denemekten hiç vazgeçmediler; şu sıralar botoksla canlı tutuyorlar aşklarını. Kiminin dudağı şiş, kiminin gözü mor yine de koruyorlar umutlarını.
Eskiden insanların yüzünde bir duygu bir ifade vardı. Sevildiğini de bilirdin sana kızıldığını da. Dostunu tanıdığın gibi düşmanını da tanırdın yüz metre öteden. Şimdilerde kim dost, kim düşman bilemiyorsun. Bu anlamda siyasetçilerin hakkını yememek lazım. Alınlarında yazıyor ne oldukları. Gizlemiyorlar yaptıklarını çünkü biliyorlar aptal yerine koydukları seçmenin oyunu yine alacaklarını. Kandırıldık diyerek kandırıyorlar onları. Kandıran da mutlu kandırılan da.
Eskiden yakıt bitince giderdik petrole. Bu bazen ayda bir bazen iki olurdu. Şimdi iki günde bir gidiyoruz. Bir zam haberi geliyor, soluğu istasyonlarda alıyoruz. Yağa, şekere zam gelecekmiş koş markete. Müthiş bir kaynaşma dayanışma ve sosyalleşme. Her yerde kalabalığız ve de birlikte. Kendimi bazen öğretmenlerin yerine koyup düşünmeye çalışıyorum. Emek verip kafa patlattıkları öğrencilerinin oradan oraya savrulduklarını, kuyruklarda beklediklerini görünce ne düşünüyorlardır? “Bunun için mi okuttuk biz bu insanları? Kendi kendilerinin hayatlarını mahvetmeleri için miydi onca çaba?’’ diyerek hayıflanıyorlardır eminim.
Küçükken oyuncakla avutulan çocuklar vaatlerle kandırılıyor büyüyünce. İnsan hiç büyümüyor sanki, sadece bezden kurtuluyor. Kiminin emziği telefon, kimininki tektaş yüzük, verince susuyor. İnsanlar sorgulamayı bırakınca iyi bir yaşam da onları bıraktı. Umudun yerini karamsarlık, refahın yerini sefalet aldı. Saplantılı fikirler sorgulamayı tahtından edince bir avuç akıllı aptal kalabalıkların elin kaldı.
GÜNÜN SÖZÜ: Sorgulamak, sorular sormak, çocukken sahip olduğumuz ve sonrasında bizden çaldıkları en önemli yeteneklerimizden birisidir.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...
Büyük İskender ve Diyojen aynı çağda yaşamış iki farklı figürdür. Birini anlatmanız için diğerine öteki demeniz yeterli olur. Şöyle ki, İskender dünyayı fethetmeyi kafasına koymuş bir kral iken Diyojen bir fıçıda yaşayan, dünyaya sırtını dönmüş bir filozoftu. Bu arada Diyojen aslen Sinoplu’dur. Rivayete göre babası o dönemde devletin kasasından sorumlu olan kişiymiş. Yani bugünkü merkez bankası ba...
Sosyal medyada ayaküstü sohbetlerde sıklıklaş öyle konuşmalar yapıldığını görüyorum: ''Dediğine pişman etti, dövmekten beter etti, yerin dibine soktu, beş paralık oldu..’’ Bilerek veya bilmeyerek, aptalca veya planlı şekilde yapılan hataların ardından gösterilen tepkiler, utandırmalar veya pişmanlık gösterileri benim için bir şey ifade etmiyor. Yapılanların ifşa olması, günyüzüne çıkması, kirli ça...
Eğitimin özelleştirilmesini eleştirdiğim ‘’HER ÖZEL OLAN GÜZEL MİDİR’’ başlıklı yazımda kullandığım ifadeler sanırım yanlış anlaşılmış. Öncelikle belirtmek isterim ki, eleştirilerim asla başarılı öğrencileri kapsamamaktadır. Bir öğrenci sorumluluklarını biliyor ve öğretmenlerine karşı edep sınırını aşmıyorsa yeri başımızın üstünd...
Hani derler ya kelimler cam kırığı olur bazen sussan acıtır konuşsan kanatır. Sorun yumağı herşey. Tuhaf, garip, anlaşılmaz bir durum. Aslında konuşasın var, içine dert olan şeyler var, hazmedemediğin, seni rahat yatırmayan kızgınlıkların var, kahredip vazgeçmişliklerin var ama öyle vazgeçtim demekle bitmiyor. Yapanın yaptığı kar mı kalacak yanına diyorsun ama kalıyor. Ah...
İzlediğim bir film sahnesinde şöyle bir diyalog geçti: ‘’Sevdiğimiz insanları olmasını istediğimiz insanlar olarak yeniden yaratamayız.’’ Bu sözün üzerine onlarca yıl konuşabilir veya binlerce sayfa yazı yazabiliriz ve yine de geride anlatılmayı bekleyen birçok şey kalır. Bu aslında yaşadığımız dünyanın trajedisidir. Sürekli olara...