Bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum. Bu ’bazen’ler çoğu zamanlara evriliyor gün geçtikçe, çaresizliklerim büyüyor. Tabi böyle deyince insanların aklına direkt maddi konular geliyor ama öyle değil. Maddi konularda çaresizlik sonsuz değildir bir şekilde hallolur. Çaresiziliğin en büyüğü bir şeyleri önceden görüp de elinden bir şey gelmemesidir. Olacakların önüne geçememektir. Bir baba kızına karşı çıkmasına rağmen kızı gidip ipsiz sapsız bir zibidiyle evlenir. Sonra kavga gürültü cinnet cinayet… Babanın bir şeyleri önceden bilmesi neyi değiştirdi? Yine bir öğretmen öğrencisinin yeteneğini görür. Onu cesaretlendirir ama herşeye rağmen ot purç içen bir keşe dönüşmesine engel olamaz. Veya bir dost dostuna kendisini fazla yormamasını ve elindekilerle yetinmesini söyler. Hayattan keyif alması gerektiğini hatırlatır. Bu uğurda onunla tartışmayı bile göze alır ama sözünü dinletemez. Sonra dostu gider çetrefilli işlere girer ve bir sürü sorunla uğraşmak zorunda kalıp başağrısı çeker, ’keşke böyle olmasaydı’ demekten başka elinden bir şey gelmez.
Aslında bugünkü yazımda siyasete girmek istemiyordum fakat şu örneği vermeden edemeyeceğim. Merhum Erbakan yıllar önce Suriye’nin parçalanacağını ve sonra hedefin Türkiye olacağını söylemişti. O’nun uyarması neyi değiştirdi? Suriye parçalanmadı mı? Bakın şimdi milyonlarca mülteciyle uğraşıyoruz. Ülkede huzur kalmadı. Artık kendimizi güvende hissedemiyoruz. Sabah kahvaltımızı Şam’da yapmak zorunda değildik. Şimdi uğraş dur! Çık çıkabilirsen işin içinden.
Yine ekonomistler ülkenin kaynaklarının kötü kullanıldığını ve yakın bir gelecekte büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kalınabileceği konusunda sürekli yazıp çiziyorlardı. Krizin önüne geçebildiler mi? Kimilerine muhalif denildi, kimilerine işbirlikçi kimileri de hain ilan edildi. Sonuçta haklı çıktılar ama bir şey değişmedi. Yine2020 yılında pandemi çıktı. Yasal prosüdürler bir yana bırakılıp apar topar bir aşı sürdüler piyasaya. Ülkemizde ve dünyada buna karşı çıkan bilim adamları oldu. İnsanlığın toplu ölümlerle karşı karşıya kalabileceği konusunda uyardılar. İşin en garibi de aşıların prospektüsünde ‘’ölüme sebebiyet verebilir’’ yazmasıydı. Bu bile dikkate alınmadı. Öldüren bir şey ilaç olabilir mi diye bir an bile sorgulanmadı. Bugün gelinen noktada Almanya corona aşısı olan vatandaşlarına tazminat olarak ölünceye kadar maaş bağladı. Kalp krizlerindeki korkutucu artışın aşılarla bağlantılı olabileceği bugün ciddi ciddi tartışılır hale geldi. O gün aşıya karşı çıkıp şüpheyle yaklaşanlar bilimin düşmanı ilan edilip geri kafalı diye yaftalandılar. Aşı olmayanlar toplum sağlığını tehdit etmekle ve sorumsuzlukla suçlandı. Oysa aşı olanların da corona’ya tekrar yakalanabildiği gerçeği ortada dururken aynı şekilde tepki göstermeye devam ettiler. Gelinen nokta tam bir muamma. Herkes tedirgin. O gün aşı olan birçok kişinin bugün ‘aşı olmasa mıydık’ dediklerine şahit oluyorum. Peki yarın yeni bir pandemi olsa ve yine apar topar bir aşı sürülse piyasaya sizce bu insanlar ne yapar? Emin olun yine aşı kuyruklarına girerler. Unutmadan bir de şu maske garabeti vardı. Arabasında yalnız seyahat eden insanlara bile maske taktırdılar. İnsanları oksijensiz bırakıp aynı havayı tekrar tekrar solumak zorunda bırakmışlardı. Gelinen noktada bunun da yanlış olduğu anlaşıldı. Olası bir pandemide bütün bu gerçeklerin üzeri örtülüp yine maske takılması istenildiğinde vatandaşın büyük bir hevesle duyarlı vatandaş rolüne soyunacağından hiç şüpheniz olmasın. Şimdi ben bunları yazıyorum fakat yarın beni de maske takarken görebilirsiniz. Artık düşünerek beynimi yakmaktansa maske takıp oksijensiz kalmak bana daha cazip geliyor. Bugün yine gelecekle ilgili başka kaygılar dile getiriliyor. Milyonlarca göçmenin ülkemize bilinçli olarak yönlendirildiğini ve böylelikle ortadoğuda olduğu gibi gelecekte ülkemizde çıkarılacak bir iç savaşın zemininin hazırlandığını söyleyenler var. Son zamanlarda yaşanan şiddet olaylarına bakılırsa bu uzak bir ihtimal gibi durmuyor. İnşaallah haklı çıkmazlar fakat haklı çıkacak olsalar bile bir şey değişir mi? Emin olun bir tek kişi bile fikrinden dönmez. Biz yine ensar oluruz onlar da muhacir..
Eğer bana bir seçim hakkı verilseydi aptalların içinde akıllı biri olmaktansa akılların içindeki aptal olmayı tercih ederdim. Oysa şimdi ne akıllıyım, ne de aptalın teki; çaresizim, iflah olmaz şekilde çaresiz…
GÜNÜN SÖZÜ: İnsanlar çaresizliği en çok kalbin evet, aklın hayır dediği yerde hisseder.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...
Büyük İskender ve Diyojen aynı çağda yaşamış iki farklı figürdür. Birini anlatmanız için diğerine öteki demeniz yeterli olur. Şöyle ki, İskender dünyayı fethetmeyi kafasına koymuş bir kral iken Diyojen bir fıçıda yaşayan, dünyaya sırtını dönmüş bir filozoftu. Bu arada Diyojen aslen Sinoplu’dur. Rivayete göre babası o dönemde devletin kasasından sorumlu olan kişiymiş. Yani bugünkü merkez bankası ba...
Sosyal medyada ayaküstü sohbetlerde sıklıklaş öyle konuşmalar yapıldığını görüyorum: ''Dediğine pişman etti, dövmekten beter etti, yerin dibine soktu, beş paralık oldu..’’ Bilerek veya bilmeyerek, aptalca veya planlı şekilde yapılan hataların ardından gösterilen tepkiler, utandırmalar veya pişmanlık gösterileri benim için bir şey ifade etmiyor. Yapılanların ifşa olması, günyüzüne çıkması, kirli ça...
Eğitimin özelleştirilmesini eleştirdiğim ‘’HER ÖZEL OLAN GÜZEL MİDİR’’ başlıklı yazımda kullandığım ifadeler sanırım yanlış anlaşılmış. Öncelikle belirtmek isterim ki, eleştirilerim asla başarılı öğrencileri kapsamamaktadır. Bir öğrenci sorumluluklarını biliyor ve öğretmenlerine karşı edep sınırını aşmıyorsa yeri başımızın üstünd...
Hani derler ya kelimler cam kırığı olur bazen sussan acıtır konuşsan kanatır. Sorun yumağı herşey. Tuhaf, garip, anlaşılmaz bir durum. Aslında konuşasın var, içine dert olan şeyler var, hazmedemediğin, seni rahat yatırmayan kızgınlıkların var, kahredip vazgeçmişliklerin var ama öyle vazgeçtim demekle bitmiyor. Yapanın yaptığı kar mı kalacak yanına diyorsun ama kalıyor. Ah...
İzlediğim bir film sahnesinde şöyle bir diyalog geçti: ‘’Sevdiğimiz insanları olmasını istediğimiz insanlar olarak yeniden yaratamayız.’’ Bu sözün üzerine onlarca yıl konuşabilir veya binlerce sayfa yazı yazabiliriz ve yine de geride anlatılmayı bekleyen birçok şey kalır. Bu aslında yaşadığımız dünyanın trajedisidir. Sürekli olara...