Özellikle çocuklarımız söz konusu olduğunda eğitimin ne kadar önemli ve öncelikli olduğunun bilincindeyiz. Fakat görüyorum ki, hemen her konuda olduğu gibi bu konuyu da fazlasıyla abartmışız. Öyleki, neredeyse paranoyaya dönüşmüş durumda. Okulların mimarisinden tutun da bulunduğu mahalle, öğrenci sayısı, öğretmenlerin yaşına varıncaya kadar daha birçok şeyi sorgulamaya açmışız.
Büyük kızım ilkokula başlayacak olunca ister istemez bu konularla daha fazla alakadar olmaya başladım. İçinde okul kelimesi geçen bütün konuşmalara kulak kabartıyordum. Nedir ne değildir anlamaya çalışıyordum. Öncesinde herhangi bir bilgiye veya tecrübeye sahip değildim.
Baktığım zaman ideal olan kızımı en yakın okula yani 60.yıl ilkokuluna yazdırmak gibi duruyordu. Birkaç farklı ortamda bu düşüncemi ifade ettiğimde olumsuz yönde görüş bildirildi. Bu arada veliler oradan buradan adres gösterip çocuğunu şehrin öteki ucundaki okullara yazdırıyor, bir yandan da okul servisi araştırıyordu. Müthiş bir karmaşa ve koşuşturma vardı. Kendi kendime: ‘’Ne oluyoruz, bu nasıl bir iştir böyle? Bunların müfredatı aynı değil mi, bu ne saçmalıktır?’’ diye epey bir söylendim. Bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu ve ilk defa bu türden şeylere şahit oluyordum. Hata yapmak istemiyordum. Birşeyleri gözden kaçırmadığımdan emin olmalıydım ama bir kere içime kurt düşmüştü. Zihnim bulandı ve telaşa kapıldım. Daha fazla araştırma yapmalı ve daha fazla insandan görüş almalıydım. Gidip geldiğim yerlerde okulu sormaya soruşturmaya devam ettim. Ne hikmetse 60. Yıl’la ilgili olumsuz görüşler aynı şekilde devam ediyordu. Fakat bu süreçte birşey dikkatimi çekti; koro halinde kelimesi kelimesine aynı şeyler söyleniyordu. Bunların kulaktan duyma şeyler olduğu konusunda ben de bir kanaat oluştu. Çünkü bu kadar benzerlik olamazdı. Anlatılanların gerçek olmadığını düşündüren diğer bir şey ise karşımdaki insanı biraz sıkıştırdığımda konuşmanın sonunun ‘‘öyle söyleniyor’’a gelmesiydi. En garibi de olumsuz görüş bildiren bu kişiler çocuklarını başka okullara yazdırmıştı. Yani anlattıkları şeyleri ne kendileri görmüş ve ne de yaşamışlardı. Bütün bu uğultulara ve boş dedikodulara kulaklarımı kapatıp kızımı 60. Yıl ilkokuluna yazdırmaya karar verdim. Sonuçları bakımından düşündüğümde bu güne kadar verdiğim en isabetli kararlardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Deyim yerindeyse hedefi tam on ikiden vurmuştum. Kızım için endişelenmemi gerektirecek bir şey yoktu.
Alıştırma haftasında eşimle birlikte düzenli olarak okula gidip gözlemledik. İlk veli toplantımız sıradışıydı. Detaylara verdikleri önem açık seçik görülüyordu. Hiçbir konuyu şansa bırakmak istemiyorlardı. Ben bilirim havası yoktu. Gözlemlediğim diğer birşey ise öğretmenlerin kendi aralarındaki iletişimleri ve yardımlaşmaları oldu. Sanki tek bir vücut gibi hareket ediyorlar ve birbirlerini sürekli destekliyorlardı. Şimdi söyleyeceğim şeyi sakın abarttığımı düşünmeyin; bu insanlar ses tonlarına varıncaya kadar dikkat ediyordu. İlk veli toplantısından çıktığımızda eşim bana dönerek ‘‘biz nereye geldik; aynı özel okul gibi’’dediğini hatırlıyorum. Bu okulun misyonu ve yaklaşımı diğer hiçbir kuruma benzemiyordu. İletişime açık olmaları gelişime verdikleri önemin açık bir göstergesiydi. Katı kurallardan ziyade sonuç odaklı bir yaklaşım benimsemeleri eğitim kalitelerini bariz şekilde yükseltiyordu. Bu insanlar sadece işlerini sevmiyorlar aynı zamanda son derece bilinçliydiler. İlk veli toplantımızda Serpil öğretmenin ağzından şu muhteşem sözleri duydum: ’’Disiplinsiz eğitim olmaz; bu çok açık fakat biz bunu kızarak yapmayız. Bizim görevimiz onlara kapı açmak yani gelişmelerini sağlamak oysa onlara bağırmak kapıları kapamak olur, biz bunu asla yapmayız.’’ Yani aslında bize çocukların kaş çatmadan veya bağırıp çağırmadan da disipline edilebileceği söyleniyordu. Yaşadıklarımı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyordum çünkü büyük bir şaşkınlık içindeydim. Bu kadarını hayal bile edemezdim. Sonra gidip okulun müdürüyle konuşmaya karar verdim. Odasına girdiğimde sonradan yardımcısı olduğunu öğrendiğim bir beyefendi ile birlikte oturuyorlardı. Beni güzel bir şekilde karşıladılar. Kendilerine sordum: ‘’Siz neyi farklı yapıyorsunuz veya diğer okulların göremeyip de sizin gördüğünüz şey nedir? Bu kaliteye nasıl ulaştınız?’’ Uzun cümleler kurmadılar fakat şu kısa açıklamayı yaptılar:’’Biz işimizi seviyoruz, burada bulunmayı da seviyoruz ve diğer bütün insanların da aynı şekilde işlerini ve okullarını sevmesini sağlıyoruz. Bizim birinci önceliğimiz ve misyonumuz bütün çocukların eşit şartlarda en iyi eğitimi almalarını sağlamaktır.’’
Okulun olumsuz imajından bahsettiğimde bununla ilgili de şöyle bir açıklamaları oldu: ’’Öncelikle ‘’60.YIL’’ derken burada ilkokul ve ortaokul olmak üzere iki farklı okuldan bahsediyoruz. Bize gelince, biz yeni bir okuluz. 60.YIL İlkokulu olarak 2019 yılında açıldık ve sizinde bildiğiniz üzere 2020 yılında pandemi çıktı. Sonrasında iki yıl süreyle eğitim faaliyetlerimize devam edemedik. Bizim öyle uzun bir mazimiz yok, daha çok yeniyiz. Bu konuşmaları yapanların bizim burada yaptığımız şeyler hakkında en ufak bir fkirleri yok. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak lazım.’’
Her ne kadar bana bu konuda bir şey söylememiş olsalar da okulun bu olumsuz imajından rahatsız oldukları çok belliydi. Çünkü yaptıkları onca güzel şey bu şekilde gölgeleniyordu. Ama şundan eminim, bu okul bu öğretmen kadrosuyla Ankara’nın Çankaya’sında veya İstanbul’un Florya’sında olsaydı eminim bu okula çocuğunu yazdırabilmek için veliler milletvekillerini aracı yaparlardı ve sonra çocuğunun bu okulda olmasını iftihar vesilesi yapıp girip çıktıkları ortamlarda ballandıra ballandıra anlatırlardı.
Okulun ismi veya imajı ne olursa olsun bu insanlar alkıştan daha fazlasını hakediyorlar. Yakın bir gelecekte onların hayranlık verici bu özverili çalışmaları herkesin takdirini kazanacak ve bu okul bütün velilerin çocuğunu yazdırmak isteyeceği bir cazibe merkezine dönüşecektir. Bunu ilk farkedenlerden biri olup kızımı bu okula yazdırabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum çünkü biliyorum ki, yakın bir gelecekte onlara ulaşmak bu kadar kolay olmayacak. Bu arada bin yıllık vizyonu olan bir okula 60. Yıl demek biraz haksızlık oluyor diye düşünüyorum. Bir arslan her ne kadar kedigiller familyasından olsa da ona ’Tekir’ adını koyamazsınız. İhtişamına ve imajına yakışır bir isim olmalı. Bu durum bu okul için de geçerli. Siz adına ister bin yıllık vizyon deyin isterseniz iki bin yıllık ama şundan emin olun bu insanların gerçek değerini onları tanımadan asla bilemeyeceksiniz.
GÜNÜN SÖZÜ: Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değil, düşünmek için aklın eğitilmesidir. (Albert Einstein)
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...