Güvenmek mi yoksa şüphe duymak mı insana daha çok zarar veriyor sorgulayalım isterseniz. Güven duymak insanı savunmasız bırakan bir durumdur. Güven oluşunca kendinizi rahat hisseder ve gevşersiniz. Sorgulamayı bırakır sonuçlar konusunda endişe duymazsınız. Korkularınızı bir yana bırakıp anın ve mekanın keyfini sürersiniz. Güven duygusunu aşkta yakalamışsanız dünyada ulaşabileceğiniz en büyük zevki tatmışsınız demektir.
Şüphe ise sorgulayıcı bir yaklaşım sergilemektir. Bir çeşit tedirginlik halidir. Asla kendinizi yeterince rahat hissedemezsiniz. Hep bir ‘’acaba’’ beyninizi kemirir durur. Kaybedebilecekleriniz sizin için telafisiz gibi görünür. Hep bir adım geride durarak şüphenizi beslemeye devam edersiniz. Biraz tedbiri bırakınca kontrolü kaybedebileceğiniz korkusuna kapılırsınız. Kaos çıkmasından endişe edersiniz. Kendinizi asla olmak istemeyeceğiniz bir durumda hayal ederek şüphelerinizi canlı tutarsınız.
Güven ve şüphe uygusunun hayatımıza etkisine ve davranışlarımıza yansımasına şöyle bir göz attık. Şimdi cevabını vermemiz geren şey güven duygusunun bize sunduğu konforun keyfini mi çıkaracağız yoksa şüphenin davranışlarımızı kısıtlamasına seyirci mi kalacağız? Cevabını bulmamız gereken asıl soru budur. Çünkü burada vereceğimiz cevap kalan hayatımızı nasıl yaşayacağımızla ilgili olacaktır. Tamamen güven veya tamamen şüpheden arınamayız. Öyleyse hangisine sırtımız yaslayacağımıza karar vermeliyiz. Ayrıca bu duygular sadece insana özgü de değildir. Hayvanlar da bir şekilde güven ve şüphe duygusunu yaratılışlarına uygun düşecek şekilde yaşarlar. Kimisi güven duygusunun bedelini bir kafese kapatılmakla öder kimisi de sıcak bir evi kendine yuva edinerek ödüllendirilir. Görüldüğü gibi bu ve benzeri riskler her canlı için vardır.
‘’koynumda yılan beslemişim’’ aynı şekilde ‘’sırtımdan hançerlendim’’ veya ‘’güvendiğim dağlara kar yağdı’’ gibi sözleri çokça duyarız. Bu genellikle duyulan güvenin sonunda gelen pişmanlıkla söylenmiş sözlerdir ki, insana çok acı verir. Etkileri uzun süre hissedilir ve bazen telafisi olmaz. Bu çok korkutucu bir durumdur. Bunu düşününce güveni boğazlayıp tabutuna çivi çakmak geliyor insanın aklına. Ama bu kadar basit değil. Ona ihtiyacınız var. Onsuz yaşayamazsınız. Bir an bile gözünüzü yumup uyuyamazsınız. Hummalı hastalar gibi korkulu rüyalar görürsünüz. Bütün değerli gördüklerinizi yanında taşımak zorunda kalırsınız ki, buna güç yetiremezsiniz. Ayrıca sizi gerçekten seven insanlardan şüphe duymaksa onlara ihanettir. Onlardan gelebilecek kötülükten bile daha büyük bir kötülüktür. Şüphenin tek olumlu yanı hata yapıldığında doğru yolda ilerlediğinizi görmenizdir. Sırf bunun için bu kadar büyük sıkıntı çekilir mi veya bu kadar evhamla yaşanır mı orası da ayrı bir konu.
Bütün bu karmaşanın üzerini örtecek ve gelgitlerimizi sona erdirecek olan şeyin bir düşünürün cevabında saklı olduğunu düşünüyorum: ‘’Hayatta kandıran mı olmak istersin yoksa kandırılan mı?’’ diye sormuşlar.Düşünür şu kısa cevabı vermiş: ‘’Kandırılan olmak isterim çünkü onda bir saflık bir güzellik vardır..’’
Güven duygusundan vazgeçmeyin derim çünkü şüphenize asla güvenemezsiniz.Atınız,arabanız paranız ve pulunuz sizden alınabilir.Bunlar sizin kullandığınız,yaşarken faydalandığınız şeylerdir.Gerçekte sizin olan ise kimsenin sizden söküp alamayacağı güzel ve aydınlık düşüncelerinizdir..
GÜNÜN SÖZÜ: Dostlarından kuşkulanmak, başa geçenlere özgü bir hastalıktır.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...