Yumurtadan yeni çıkmış bir kuş yavrusu gibiyiz;kendi başımıza,bir şeye tutunmadan,destek almadan hiçbir şey yapamıyoruz.Öyle ki,yazı yazarken bile hazır kelimelerin üzerine dokunarak kuruyoruz cümleleri.Tatile giderken,kahve içerken veya en basit işlerde bile yanımıza birilerini alıyoruz.Tek başımıza nerdeyse hiçiz.Kalabalıklardan sıkıldığımızı anlarda bile kalabalıklara kaçıyoruz.Sanıyorum hayatımızdaki belirsizlikler bizi korkutuyor.İşten atılma korkusu,borcunu ödeyememe korkusu,yaya kalma korkusu veya aşağılanma korkusu.Sessizlikten beslenen karamsarlığımızı ancak kalabalığın çıkardığı gürültüyle dağıtabiliyoruz.
Bütün bu endişelere rağmen ihtiyaçlarda bir azalma yok.Modern dünyanın talepleri çok fazla.Haliyle ödenecek onca fatura varken başını yastığa koyup uyumak o kadar kolay değil.İşin bir garantisi olmasa da faturalar gelmeye devam edecek.Hangisinden vazgeçebiliriz ki, elektrik olmadan karanlıkta kalırız. Suyumuzu keserlerse halimiz ne olur.Cep telefonu ekmek su gibi ihtiyaç oldu.Ev internetini iptal etmenin imkanı yok çocukların dersleri var.Sigortası,kaskosu,bandrolü var diye arabanı da satamazsın.Sonra bütün bunların yokluğuna alışsan bile insanların kınamalarına nasıl alışacaksın.Mesela gelen misafir internet şifreni sorduğunda yok diyebilir misin?
Aslında bütün bu konfordan vazgeçilebilir ama o tepeden bakma heveslisi insanların olduğunu bilmek bunun önündeki en büyük engel.Hele onda olup da sizde olmayan bir şeyi yakaladılar mı bittin demektir.Lafı döndürüp dolaştırıp oraya getirirler.Onlar konuşur siz dinlersiniz.Öyle hevesli konuşur ki, kahkahaları yan komşudan duyulur.
Biraz abartıyor olsam da toplumun içinde bulunduğu psikoloji bu.Yok demenin zorluğuyla başa çıkamadığımız için her şeyi var etme peşinde kendimizi yok ediyoruz.Hayatı yaşamak yerine içine ediyoruz.
Avrupa’da bunun farkına varan bir takım insanlar uzun çalışma saatlerinden bıkıp şartların onları bir çeşit gönüllü köle yaptığı sonucuna vararak tası tarağı toplayıp eski hayatlarını ve alışkanlıklarını geride bırakarak dünyanın ıssız ve ücra köşelerinde kendilerine yeni yaşamlar kurmuşlar.‘’Ben Fogel ile vahşilerin yaşamı’’ adındaki program bize bu insanların hayatlarına yakından bakma fırsatı sunuyor.
Bu insanların bazıları büyük şirketlerde ceo’luk yaparken bazılarının ise yüzlerce işçi çalıştırdıkları işletmeleri varmış.Eski resimleriyle delillendirdikleri gösterişli hayatlarını bir anda arkalarında bırakıp ilkel sayılabilecek bir hayata geçmeleri hiç mantıklı gelmiyor.Yüzlerindeki ifadeye bakılınca doğaya karşı verdikleri onca zorlu mücadeleye rağmen yeni yaşamlarından şikayetçi olmadıkları anlaşılıyor.Üzerlerinde çok renkli kıyafetler olmasa da yüzlerinde hep bir mutluluk ifadesi var.Yaşamlarında bir takım zorluklar olduğunu gizlemiyorlar;mesela odun toplamak,su taşımak,avlanmak vs ama asla şikayetçi değiller.Israrla şunu söylüyorlar, ‘’sabah erkenden kalkmak zorunda değiliz.İşe gitmek için servis beklemek zorunda da değiliz.Kravat takmamız da gerekmiyor.Ne zaman yemek yiyeceğimize ve ne zaman uyuyacağımıza kendimiz karar veriyoruz ve en önemlisi ödememiz gereken herhangi bir fatura yok’’
İnsan tamah ettiği şeyin kölesidir,ümidini kestiği şeyden ise hür.İsteklerimiz arttıkça üzerimizdeki baskı artıyor.Bu tavanınızda yanan spot ışıklarının sayısı arttıkça yükselen fatura gibi.Bu daha fazla çalışmak ve daha fazla yorulmak anlamına geleceğinden işe sayıları azaltarak başlamak yerinde olacaktır.Gösterişin maliyetinden kurtulabilirsek arkamıza yaslanıp biraz dinlenebiliriz.Bu sayede koşup koşuşturmanın getirdiği kaos ortamı da bitecektir.
Hayatınızın değerini siz belirleyin,başkalarının peşinde koştuğu şeyler onlar için iyi olabilir ama siz kendi yolunuzu seçin.Medeniyetten uzaklaşıp ilkel bir hayta kaçmak bir seçenek olsa da bunu gösterişten uzaklaşarak şehirde de başarabilirsiniz.Aylarca taksitini ödemek zorunda kalacağınız ortopedik yatakta bulamadığınız rahatı borcu olmayan basit bir yer döşeğinde bulabilirsiniz.
GÜNÜN SÖZÜ: Alçak gönüllü,gösterişsiz ve iddiasız bir mutluluk,mutluluğun en iyi biçimidir.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...