Titanik o tarihe kadar dünyanın gördüğü hareket edebilen en büyük kütleydi. Yüksekliği 53 metreydi. Bir dairenin yüksekliğinin dört metre olduğunu göz önüne alırsak yaklaşık on üç katlı bir bina yüksekliğindeydi.269 metre uzunluğunda,28 metre eninde ve elli iki ton ağırlığındaydı. Batması bile iki saat kırk dakika sürmüştü. Gemi batarken orkestra çalmaya devam ediyordu. Amaç insanları yatıştırmaktı belki fakat işe yaramamıştı çünkü er ya da geç gemi sulara gömülecekti ve bir an önce o filikalardan birine binilmeliydi. Yolcular arasında o dönemin milyarderleri de vardı. Bunlardan birisi de bugünün parasıyla yaklaşık iki milyar dolar serveti olan John Jacob Astor’du. Parasını suya atıp üzerine otursa paranın kuru kalacağı süre hayatta kalması için yeterli olacaktı. Parası yanında olsaydı tereddüt etmeden bunu yapardı fakat onca paranın tahtadan yapılmış basit bir filika kadar değeri yoktu. O ve parası kimsenin umurunda değildi. Eminim ki, kendisini ilk defa bu kadar çaresiz ve değersiz hissediyordu. O an mutfakta pişirilmeyi beklen istakoz bile ondan daha iyi durumdaydı. Çünkü geminin batınca biri özgürlüğüne kavuşacak diğeri ise kuzey Atlantik’in buz gibi sularında can verecekti. Tanrı bile batıramaz dedikleri o devasa gemi daha ilk seferinde battı ve bin beş yüz kişiden fazla insana mezar oldu.
Yaklaşık yüz sene önce batmış ve suyun dört bin metre altında çürümekte olan bir gemiden bize ne diye düşünebilirsiniz. Elbette bize ne aslında sadece bizim için değil başkaları için de geçmişte kalmış bir trajedi. Ama yine de batan geminin adı Titanik.Hala filmleri yapılıyor.Mimarisi gemiye benzeyen oteller yapıp Titanik ismi konuluyor.Bunları anlatmamın nedeni geminin büyüklüğü veya çok fazla insan ölmüş olması değil;hiç birini tanımam ve bildiğim kadarıyla o kazadan sağ kurtulanlar da bugün hayatta değiller. Burada anlatmak istediğim asıl konu insanların yaşadıkları felaketlerden ve trajedilerden kendilerine hiçbir ders çıkarmamaları.İçinde yaşadığımız dünyayı Titanik’e benzetebiliriz.Titanik’ten daha büyük ve daha fazla yolcusu olan devasa ve yuvarlak bir gemi.Hızla yol alıyor;kimileri gülüp oynuyor,kimileri manzaranın keyfini çıkarıyor,kimileri de bu gemide hizmetçilik yapıyor.Eninde sonunda bizim gemi de bir buz dağına çarpacak; biz buna kıyamet diyoruz..Biliyorsunuz Titanik buz dağına çarptığında insanların bir çoğunun bundan haberi yoktu;kimileri eğleniyor kimileri ise yataklarında uyuyordu.Ne zaman ki Atlantik’in buz gibi suları ayaklarına değdi o zaman korkunç gerçeği öğrendiler.Batmaz dedikleri gemi ıssızlığın ortasında imdat çığlıklarının arasında sessizce batıyordu.O gemiye binebildiği için kendisini ayrıcalıklı gören insanları sıra dışı bir ölüm bekliyordu.İleride torunlarına anlatmayı umdukları hikayeleri büyük bir trajediye dönüşmüştü.Yüzlerindeki o dehşet ifadesini Atlantik’in soğuk suları silecek ve bulunamayan cesetler için daha sonra mumlar yakılacaktı.
Bakıyorum etrafıma ve olanlara bir tarafta seller, bir tarafta yangınlar, diğer yandan salgınlar acaba bizim gemi de su mu alıyor? Yoksa buz dağına çarptık da haberimiz mi yok? Dünyayı türlü felaketler kuşatırken biz hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam ediyoruz. Henüz vaktimiz varken kendimize bir filika mı alsak. Sonra şu bizim Astor durumuna düşmeyelim. Ölmek için illa batmakta olan bir gemide olmamız da gerekmiyor.Yeri gelmişken size dünyanın kayıtlara girmiş en sıra dışı ölümünü de anlatayım.Yıllar önce yabancı bir ülkede orman yangını çıkar.Uzun uğraşlar sonunda yangını söndürürler.Yangın yerinde yapılan incelemede üzerinde dalgıç kıyafetleri bulunan yanmış bir ceset bulurlar.Sonradan anlaşılır ki, uçaklar denizden su alırken yanlışlıkla adamı sudan alıp yangının ortasına bırakmışlar.Yani anlayacağınız suda yüzerken de yanarak ölebilirsiniz.Ölümün insanı nerede ne zaman hangi şekilde bulacağı belli değil,siz yine de gemi batarken yangın tüpünü hazır edin..
Görüyorsunuz batmaz denilenler batıyor,olmaz denilenler oluyor;uzak sandıklarımız bir de bakmışız gerçekleşiyor.Kiminin ayağına su değer,kimin başına taş düşer sonuçta olacak olan olur ve herkes hak ettiğini alır;kimi kazanır kimi pişman olur..
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Geçen gün Alanya’da 56 km hızla giderken daha doğrusu gitmezken trafik cezası yedim. İşin garibi cezayı yemeden hemen önce yanımdaki arkadaşa ''Burada radar oluyor dikkat et!'' diyordum ki, 200 metre ileride yol kenarına parkedilmiş olan polis aracını fark ettim. Biraz yaklaşınca yolun ortasındaki polis memuru parmağıyla işaret ederek aracımızı kenara çekmemizi işaret etti. Hızlı gitmediğimden emi...
Formula 1 Dünya Şampiyonasının 14. ayağı olan Belçika Grand Prix'si, geçtiğimiz pazar günü meşhur Spa-Francorchamps pistinde gerçekleşti ve yarışı Mercedes pilotları ilk iki sırada tamamladılar. Fakat George Russell'ın aracının olması gereken minimum ağırlığın altında olduğu anlaşılması üzerine yarıştan sonra diskalifiye edildi. Tüm bu yaşananların ardından Mercedes takım patronu Toto Wolff, ort...
Geçen gün eski bir dostumuzla bir araya geldik. Nasılsın, nasıl gidiyor? diye sorunca kendisine: ‘’Beklenti içine girmezsen hayat güzel’’ dedim. ‘’Nasıl yani?’’ diye sordu. Mesela ben yarınla ilgili iyi ya da kötü bir düşünceye sahip değilim. Ne olacağını bekleyip göreceğim iyi şeyler olursa bunu memnuniyetle kabul eder keyfini çıkarırım, can sıkıcı sorunlarla karşılasacak olursam da üstesinden g...
Ben çocukken çevremdeki herkes büyüktü, kimine amca kimine teyze derdim,sakalı ak olanlara ise dede..Sanki o yaşta dünyaya gelmişlerdi; bugün hayatta olmasalar bile ben onları hala aynı yüzle hatırlıyorum.Zaman geçti, aynaya bakınca sanki onları görüyorum ağarmış saçlar ve eskimiş bir yüzle.Zaman reflekslerimi zayıflatmış olsa da çocukluğumdaki benle şimdiki beni yakıştırıyorum birbirine ve diyor...
Eskisi gibi kıyı köşe bir yer kalmadı, her yer kalabalık, insan kaynıyor. Öyle alıp başımı gideyim desen gideceğin yer, olduğun yerden daha problemli çünkü insanın olduğu her yer sorunlu. Bu arada fikirsiz adam yok herkes Aristo, herkes Einstein; laf anlatmak zor. Susayım desen o da kolay değil öyle saçmalıklar var ki arkanı dönüp gidemiyorsun. Hani şu seçimden sonra belediye binalarından sarkıtı...
‘Büyük bir aşk hikayesi’ adlı romanında ''Ertesi sabaha hazırlanmak, onu gelmesi için davet etmektir'' der, SusannaTamaro. Vatandaş da sanki geleceği davet etti bu seçimde. Sirenlerle limandan ayrılan bir gemi gibi uzaklaşırken hayalleri daha fazla bekleyemezdi, ya şimdi geleceği davet edecek veya sonsuza kadar onu kaybedecekti. Varlığı tartışılır hale gelen aynadaki sureti bir vedaya hazırlanmış...
Sevgili okuyucularım Nefi Kara ile yaptığım söyleşiyi köşemde yayınladıktan sonra ister istemez çevremdeki insanlardan olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler aldım ve bunu da son derece doğal karşıladım. Herkes benim gibi düşünmek zorunda veya ben de herkesle aynı düşünmek zorunda değilim. Nefi Kara’ya özellikle sokakta konuşulan ve insanların merak ettiği konuları sordum ve o da açık yüreklilikle ce...
‘’Alkış oy değildir’ ’Napolyon’nun sözüdür. ‘’Vaat hizmet değildir’’ bu da benim sözüm. Yirmi yıldır aynı vaatleri duyunca kendimi eski bir gazeteyi okuyor gibi hissediyorum. Hep aynı şeyler, değişen bir şey yok. İyiye giden bir şey de yok, dolayısıyla bir heyecan da yok. Öyle ki hayal kırıklığı bile yok. Seçim bir an önce yapılıp bitse de, işimize baksak derdindeyiz. Gerçi iş güç de ona göre, asi...
Sevgili okuyucularım Sayın Nefi Kara ile uzun bir söyleşi yapmış ve kendisine halkın merak ettiği konular hakkında sorular sormuştum. Konuların çokluğunu dikkate alınca bir seferde yayınlamanın uygun olmayacağını düşünerek bölümler halinde yayınlamaya karar verdim. Bugün sizlerle söyleşinin ikinci kısmını paylaşacağım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim; Nefi Bey’e soruları sorarken köşelerini a...
Yaklaşık olarak on yıldır Manavgat’ın Sesi Gazetesi’nde fahri olarak köşe yazarlığı yapmaktayım. İlk defa bu seçimde bir Belediye Başkan adayına röportaj yapma teklifinde bulundum ve Sayın Nefi KARA büyük bir incelik göstererek teklifimi kabul etti. Sorulara içtenlikle verdiği cevaplar için kendisine teşekkür ederim. SORU: Nefi Bey, siyasette özellikle de seçim dönemlerinde ‘vizyon’ sözcüğünü s...
Bu ülkede niye seçim yapıyoruz, kime niye oy veriyoruz, geleceğe dair ne bekliyoruz bilmiyorum? Ülkede herşey daha kötüye giderken sandıkta hiçbir şey değişmiyor. Kaygılarımız arttıkça sadakatimiz de artıyor. Beklentilerimizi çöpe atanları siyasetin çöplüğüne atmak yerine daha da kutsuyoruz. Sorgulamayı neden bıraktık? Bir şeye körü körüne bağlanmak insanın kendisini sorgusuzca aşağılatmasıdır, öy...
Başlığa bakınca ülkede herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. Masalsı diyorum çünkü masallar hayal ürünüdür ve bir mantık aranmaz. Mesela fare ormanların kralı olan aslana ders verir, akıl hocalığı yapar. Yine‘’dile benden ne dilersen’’ sözü birçok masalda karşımıza çıkar. Çünkü masallarda imkansız olan bir şey yoktur. Hayal gücü herşeyi mümkün kılar. Bulutların üz...
İnsan iki şeye galip gelemiyor, zamana ve siyasetçiye.. Zaman geleceği vaat ederken siyasetçi daha fazlasını vaat ediyor ‘’iyi bir gelecek..’’ Vaatler cek..cak..larla destekleniyor. Olacak, yapılacak, edilecek…vs. Tabi söylenildiği gibi olmuyor vaatler gerçekleşmiyor. Sonra ‘saydı’ların zamanı başlıyor. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı; yan yattı, çamura battı vs. sonu gelmez mazeretler silsilesi, Bu ...
Kısa bir süre önce bir salgın yaşadık. Pandemi kelimesini de ilk defa covit döneminde duymuştuk. Öncesinde böyle bir kelimeyi duymuş olsaydık belki de kulağa hoş geliyor diyerek çocuklarımıza isim olarak bile düşünebilirdik. Bizim gibi özentili dikkat çekmeyi seven bir toplum için bu çok da şaşırtıcı olmazdı. Şu sıralar viral bir salgın yaşamıyor olsak da öfke pandemisi yaşıyoruz. Covit’ten onlarc...
Daha önceki yazılarımda 60.yıl ilkokuluyla ilgili gözlemlerimi ve yaşadıklarımı ifade etmiştim. Memnuniyetimi ifade edip iyi dilek temennilerinde bulunmuştum. Tabi ki günümüzde sadece temenni etmek yeterli olmuyor. Bazen işin ucundan tutmak, bazen de çözüm noktasında muhatapları bilgilendirmek, onları haberdar etmek gerekiyor. 60.Yıl ilkokulunda çocuğu okuyan veliler bilirler; kış aylarınd...