Son zamanlarda İmamoğlu’na yapılan saldırıların dozajı iyice arttı, öyle ki işi tehdit etmeye kadar götürdüler. Son olarak Akit yazarı Karahasanoğlu, yazdığı yazıda Cumhurbaşkanı aday adaylığını ilan eden İBB Başkanı İmamoğlu için, “Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, kim öle, kim kala… Sen acaba nerede olacaksın, cezaevinde mi, yoksa yurtdışına kaçanların arasında mı?” diyerek kendince aba altından sopa gösteriyor.
Gündem her zaman olduğu gibi yine İmamoğlu. Toplanıp toplanıp dağılıyorlar. Birinin yetiremediğini öteki tamamlıyor, ileri geri konuşuyorlar… Belli ki birilerinden ‘aferin’ bekliyorlar. Yanlış anlaşılma kaygısından uzak, ceza alırım korkusu olmadan pervasızca konuşuyorlar. İsmini köpek ve kemik gibi çamurda sürüklüyorlar kendilerince fakat İmamoğlu’na bir şey bulaşmıyor.
İmamoğlu’na yapılan bu saldırılara bakınca belgesellerde izlediğim bir sahne aklıma geldi. Afrika savanasında bir sığır sürüsü yayılıp otlanırken az öteden geçmekte olan aslanı farkedince hep birden başını kaldırıp o yöne doğru bakmaya başlarlar. Binlerce sığır bir anda ot yemeyi bırakıp aslana dikkat kesilirler. Her ne kadar sayıca kalabalık olsalar da aslanın varlığı onları tedirgin eder.
İmamoğlu’ndan çekiniyorlar. Tekerlerine taş sıkışsa İmamoğlu’ndan bilip yaygara koparıyorlar. Size ‘’Damda gezer, miyav miyav der.’’diye sorsam kedi dersiniz, bunlar İmamoğlu der; kafayı İmamoğlu’yla bozmuşlar. İmamoğlu ne dese dava konusu oluyor ve siyasi yasak isteniyor; varsa yoksa siyasi yasak.. Sanki ‘’Ne yapın edin bu adamı seçime sokmayın, biz bunun hakkından gelemiyoruz.’’der gibi bir halleri var.
Hatırlarsanız bir ara sosyal medyada bir kamera kaydı çıkmıştı ve görüntülerde birkaç kişi yüklü miktarda bir parayı sayarken görülüyordu ve mekanın da CHP il binası olduğu iddia ediliyordu. CHP kanadı ise bu görüntülerin satın aldıkları yeni parti binasının ödemesiyle ilgili olduğunu ve söz konusu mekanın da bina sahibinin avukatına ait olduğunu açıklamıştı. Yandaş medya ise mekanın sahibini doğruluyor fakat paranın başka birşeyle ilgili olabileceğini ima ederek Ekrem İmamoğlu ile ilişkilendirmeye çalışılıyordu. Bundan o kadar eminlerdi ki ’’Bu işin arkasında kesinlikle İmamoğlu var’’ demekte bir sakınca görmüyorlardı. Odada Ekrem İmamoğlu’nun olmadığı çok açıktı. Bırakın İmamoğlu’nu saçını onun gibi arkaya tarayan biri bile yoktu. Oysa o kadar emin konuşuyorlardı ki, sanırsınız paraların üzerinde Atatürk’ün değil de İmamoğlu’nun resmi vardı. Ellerinde İmamoğlu’nu bu olaya bağlayacak saç teli kadar delil olmadığı halde ellerinde urganla geziyorlardı. O gün olduğu gibi bugünde aynı şekilde İmamoğlu’nu karalamak ve siyaseten önünü kesmek için her yolu deniyorlar. Bütün bunların bir anlamı var, İmamoğlu’ndan ölesiye korkuyorlar. İmamoğlu’nun varlığı onları tedirgin ediyor. İmamoğlu’nun ismini duymak bile yüzlerinin asılması için yeterli oluyor. Çünkü biliyorlar ki o hep kendilerinden bir adım önde gidiyor. Ne zaman onun sınırına girmeye kalkışsalar madara oluyorlar. Başka birisi olsaydı ‘’Çık karşımıza’’ diyerek meydan okur,açık oturumlara davet ederlerdi fakat geçmişte bunu yaptıklarında ne duruma düştüklerini bildiklerinden köşe bucak kaçıyorlar. Siz bu zamana kadar hep avcıydınız, hep kovalayandınız şimdi roller değişti kaçacak yer arıyorsunuz. O fethedilmemiş bir kale gibi İmamoğlu’nu aşamıyor, topla tüfekle yıkamıyorsunuz işte bu yüzden patırdıyorsunuz, sözüm ona çatırdıyorsunuz.
Sabah akşam para kuleleri demenize bakınca İmamoğlu’nun dürüst bir adam olduğunu anlamıştım. Para sayanların içinde İmamoğlu olmadığı halde ona pervasızca saldırdınız bir de olsaydı ne yapardınız? Adam tertemiz. İmamoğlu’nun bugüne kadar zerre kadar yolsuzluğunu bulsaydınız onu paramparça edeceğinizi cümle alem biliyor. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor, siz kontrolü kaybediyorsunuz. Siz kaybediyorsunuz… İşlerin buraya geleceğini hesap edemediniz şimdi İmamoğlu pandemisi yaşıyorsunuz. Bu pandeminin ne aşısı var ne maskesi, ne de koruması sizi hasta etse de millete iyi geliyor.
GÜNÜN SÖZÜ: Haksızlık yapanın sefaleti, haksızlığa uğrayanın sefaletinden daima daha fecidir.