ARTIK ZANNETMİYORUM

Günlük konuşmada ‘zannetmek’ kelimesiyle ‘adam’ kelimesini birlikte kullanır ve genellikle de cümleyi ‘yanılmışım’la bitiririz. İnsanlar konusunda o kadar çok zannedip  yanılıyoruz ki; artık herkese şüpheyle yaklaşıyoruz. İyi bir şey söylendiğinde bile  arkasından ne çıkacak diye tedirgin oluyoruz. Birisinden biraz yakınlık  görecek olsak acaba bir zarar mı görürüz diye kendimizi geri çekiyoruz. Aslında haksız da değiliz çünkü günümüzde kimse kimseye karşılıksız iyilikte bulunmuyor. Her seferinde aynı şey oluyor, başlangıçta güveniyor ve günün sonunda şapa oturuyorsun. Hani şu ‘’eşek- torba’’ hikayesi var ya, tam da öyle oluyor.

Geçmişte salya sümük vaaz eden biri çıktı, söylediklerinden bir şey anlamıyor olsak da o ağlıyor biz ağlıyorduk. Suyun üzerinde yürürken görmesek de derviş ettik adamı. Bir de mecliste vekiller bakanlar vs dua seansları düzenleyince gassalın elindeki ölü gibi teslim ettik kendimizi, o da çevirip çevirip yıkadı bizi. Gözünün değdiği kendini kutsanmış zannetti; İsa Mesih diyenler bile olmuştu; günün sonunda milletin elinde avucunda ne varsa toplayıp kaçtı. Sonrasında olanları anlatmaya gerek yok.

Son zamanlarda şunu fark ediyorum insanlar kendilerini dindar gösterme ve zannetme hastalığına tutulmuş. Konuşurken ‘üç günlük dünya’ diye başlıyorlar lafa ve ‘Her şey gelip geçici’ diye devam ediliyor ve ‘Misafiriz’ diyerek bitiriliyor lafı, fakat ben dünyada misafir gibi yaşayan birilerini göremiyorum. Yolculuğa çıkacak birinin telaşı yok bakınca. Konuşmalarındaki eğretilik davranışlarında yok. Yerleşmiş yayılmışlar iyice, kök salmışlar dünyaya. Güçleri yetse sırtlanıp götürecekleri dünya için gelip geçici demeye devam ediyorlar. Adam bankalardan çıkmıyor, sürekli o bankada bu bankada karşılaşıyoruz buna rağmen o da üç günlük dünya deyip duruyor. Madem öyle bankada ne işin var kardeşim gidip ahiretine hazırlık yapsana? Bu arada unutuyordum; bu dindar görünme hastalığına yakalananların bir de tevazu gösterileri var. Her lafın sonunda sürekli ’Hakkını helal et’ deyip duruyorlar. Halini sorar, ‘iyiyim’ dersin hakkını helal et der. Hava yarın güneşli dersin, hakkını helal et der; her lafın sonuna bunu sıkıştırırlar. Bu şekilde konuşarak kul hakkından korktuklarını, hakka hukuka riayet ettiklerini gösteriyorlar kendilerince. Sen kendini bilmek istiyorsan kiracılarına ve ticaret yaptığın insanlara sor, benden ne helallik istiyorsun. Sakın benden helallik istemeyin, etmiyorum ve sizi öyle de zannetmiyorum.

Yine en çok zannedip yanıldığımız diğer konu siyasetçiler. Seçim zamanı kapı kapı dolaşıp partisini övenler, liderini kutsayanlar seçilince bir de baktık ki; ağaçtan ağaca zıplayan sincaplar gibi partisini değiştirmiş yakasına rozet taktırıyor. Birbirlerine sayıp sövenler can ciğer kuzu sarması olmuş aralarından su sızmıyor. Neye inanacağımızı şaştık. Konu siyasetse zannetme işini bir kenara koyduk artık zannetmiyoruz, her şey olabilir her şey mümkün.

Şahsen benim zannedip de yanılmadığım tek konu ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi’ dediler verdik yetkiyi ve şimdi görüyoruz etkiyi. Tam da düşündüğüm gibi oldu hiçbir hayal kırıklığım yok; daha gerisini bekliyorum.

GÜNÜN SÖZÜ: “Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan ama kendini iyi biri zanneden zayıflara.”