Merhaba kitap dostlarım. Köşemizin bu haftaki konuğu Eşekle Gelen Dostoyevski olarak tanınan gurbetçi yazar Ersin Bilge oldu. Hayatını eğitime adayan hocamız, Anadolu’nun dört bir yanındaki köy okullarını ziyaret edip çocuklara kitaplar hediye ediyor. Onun hayali ülkemin aydınlık geleceğidir. Keyifli okumalar diliyorum.

Yılmaz Ali: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ersin Bilge: 1963’te Erzincan’ın Çayırlı ilçesi, Yukarıkartallı köyünde, beş çocuklu ailenin ikinci çocuğu olarak doğdum. İlkokulu Yukarıkartallı köyünde, ortaokulu Mercan ve Erzincan’da, lise öğrenimini Erzincan ve Çayırlı’nın liselerinde tamamladım. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesinde okudum. Özel sektörde çeşitli işlerde çalıştım. Bir dönem Maliye Bakanlığında kamu görevlisi olarak görev yaptım. Memuriyet döneminde evlendim. Eşim Almanya’da yaşıyordu. Aile bütünlüğünü sağlamak amacıyla istifa ederek Almanya’ya yerleştim. Yaşam ve ekmek mücadelesine orada devam ettim. İşçi olarak pek çok fabrikada çalıştım.
Yıllar sonra çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için heybesi kitap dolu bir eşeğin sırtında, doğduğu topraklara geri döndüm. Birçok köy, belde gezerek köy çocuklarını sevince boğup, hayallerini gerçekleştirdim. Köy Enstitülerinin aydınlanma yoluna denk düşen hayallerini yaşamının son soluğuna kadar sürdürmeye kararlıydım. Bedenim her ne kadar Almanya’da olsa da gayem Anadolu’da Fakir Baykurtların izinde yürümeye devam etmekti.
Yılmaz Ali: Yazmaya ilk ne zaman başladınız? Sizi yazmaya iten duygu neydi?
Ersin Bilge: Çocukluk yıllarımda, köyümüzün kışla birlikte altı ay karla kapanan patika yollarında çaresizliğin en ağır hâline tanık oldum. Doğum sancısı çeken kadınların, hastaneye ulaşılamadığı için gözümüzün önünde sessizce can vermesi kalbime bir yara gibi işledi. O küçücük bedenimde, keşke büyük bir gücüm olsa da o yolları açsam, anneleri kurtarsam diye yanıp tutuşurdum. Edebiyat aşkım bu hayalin içinden doğdu; uzun uzun yazdım, yıllarca sakladım. O yazıyı kaybettim belki ama yazma serüvenimin kökleri hep o karlı yolların, o dokunulmaz acıların içindedir.
Yılmaz Ali: Kaç kitabınız var? İsimleri nelerdir?
Ersin Bilge: İki kitabım çıktı
Birincisi ” EŞEKLE GELEN DOSTOYEVSKİ ” bu kitabım sekizinci baskıya girmekte.
İkinci kitabım ise Eşekle Gelen Dostoyevski ‘den Yol Öyküleri oldu. Bu kitabım da dördüncü baskısıyla okurla buluştu.
Şu anda Eşekle Gelen Dostoyevski’nin Yüreğine Akanlar isimli dosya üzerine çalışıyorum.
Yılmaz Ali: Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?
Ersin Bilge: Bir gün sonra yazacağım konuyu önceden belirlerim ve günlerce ona odaklanırım. Beyin jimnastiği yapar, ince detayları hatırlamaya çalışırım. Konuyla ilgili notlarımı toplar, eksiksiz bir şekilde yazmaya hazırlanırım. Güneş doğmadan önce kalkar, spor yapar, duş alır, kahvemi alıp çalışma masama geçerim. Yazarken mutlaka Türk Halk Müziği dinlerim. Gün bitince ertesi günün notlarını hazırlarım. Çok sessiz bir ortamda, müzik eşliğinde ve mümkün olduğunca telefondan uzak kalarak yazmaya özen gösteririm.
Yılmaz Ali: Kitaplarınızı yazarken gerçek yaşam öykülerinden etkileniyor musunuz?
Ersin Bilge: Sevgili Ali Hocam, bu sorunuza kısa ve öz bir şekilde şöyle yanıt vereceğim: Evet, etkilenmemek elde değil. İnsanın doğası gereği etkileniyor. Birinci ve ikinci kitabımda yazdıklarımı kaleme alırken, anaların ve kadınların yaşanmışlıkları karşısında yüreğim tir tir titredi. Bazen kalemim yazmak istemiyordu ama bunlar gerçeğin ta kendisiydi ve yazılmayı hak ediyordu. Gözyaşlarımın defalarca yazdıklarımın üzerine düştüğünü söyleyebilirim. Bu noktada, bundan daha fazla etkilenmemek mümkün değil.
Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Ersin Bilge: Tabii ki bu sorunuz çok önemli. Çocukluğum ve o günlere dair özlemlerim bambaşka. Keşke hiç büyümeseydim de o köyün dağlarında, yaylalarında çocuk olarak kalsaydım. Koyun kuzu peşinde gezmeyi, derelerde yüzmeyi, köy okullarını hep birlikte ziyaret etmeyi çok özlüyorum. O zamanlar herkes kardeşçe yaşardı. Bugün kapitalizmin ve acımasız bir dünyanın içinde o tertemiz, berrak köy kültürünü daha da çok arar oldum.
Yılmaz Ali: Etkilendiğiniz yazarlar kimlerdir?
Ersin Bilge: Elbette ki etkilendiğim birçok yazar ve aydın oldu. Özellikle Türk yazarlarından Yaşar Kemal’in İnce Memed’i beni çok etkiledi. Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü ve Rıfat Ilgaz’ın kitaplarından da çok etkilendim. Ayrıca dünya klasiklerinden Maksim Gorki’nin Ana, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza, Tolstoy’un İnsan Ne İle Yaşar gibi eserler de bana ilham verdi. Bunun dışında pek çok yazardan etkilendiğimi söyleyebilirim. Yine son dönemde İsmail Demirtaş hocamızın kitaplarını severek okudum. Özellikle Kerpiç Ev kitabını çok beğendim.
Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilirmi? Yoksa yazmak yetenek gerektiren bir iş midir?
Ersin Bilge: Evet, herkes kitap yazabilir. Ama okur bulur mu bulmaz mı onu bilemem. Zira kişi yazarak içindeki duyguları ifade edebilir. Yine toplumda karşılığını görür mü onu da bilemem. Belki bu yetenek zamanla geliştirilebilir. Herkesin yazdıkları kendisi için önemlidir. İyi bir kitap yazarak yazdığını ortada bırakmamalı, arkasında durmalı. Yani yazmak herkes için mümkündür ama iyi yazmak için çok emek vermelidir diye düşünüyorum. Elbette ki yetenek de bu işin başka bir boyutudur.
Yılmaz Ali: Hobileriniz nelerdir?
Ersin Bilge: Bir kere sanatsal faaliyetlere katılmak benim için çok önemli. Söyleşilerde bulunmak, yürüyüş yapmak müzik dinlemek, şiir okumak tiyatroya gitmek.
Yılmaz Ali: Edebiyat yaşamınızdaki hedefiniz nedir?
Ersin Bilge: Bedenim Avrupa’da yüreğim ülkemin çocukları için atmakta. Eşekle Gelen Dostoyevski projesi nice çocuklar adına bilim adına yürütebildiğim kadar köy enstitülerinin ruhuna hizmet etmeye gayret göstereceğim.
Yılmaz Ali: Yazarken zorlandığınız dönemler oluyor mu? Oluyorsa o dönemi aşmak için neler yapıyorsunuz?
Ersin Bilge: Sanırım her yazar zaman zaman tükenmişlik sendromu yaşar. İşte bu gibi durumlarda farklı uğraşlar edinmek gerekiyor. Bir süre kalemimle arama mesafe koyuyorum. Zamanı geldiğinde buluşuyorum.
Yılmaz Ali: Türkiye’deki okuma oranları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ersin Bilge: Avrupa’ya geldikten sonra buradaki gelişmişliği görünce Fakir Baykurt’un bir sözü aklıma geldi. Ona “Yolumuz, suyumuz, köprümüz yok” dediklerinde “Önce kütüphaneniz olacak, okuyacaksınız. Okursanız yolunuz da olur, suyunuz da gelir, köprünüz de yapılır.”
Bu söz, Almanya örneğiyle daha da anlam kazanıyor. 83 milyon nüfuslu Almanya’da:
8,5 milyon kişi her gün okuyor, 13 milyon kişi haftada birkaç gün kitap okuyor,
6,5 milyon kişi haftada bir kitap bitiriyor. En önemlisi, halkın %50’si ayda en az bir kitap, %15’i ise her gün kitap okuyor. Almanya’yı Almanya yapan, işte bu okuma alışkanlığıdır.
Yılmaz Ali: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?
Ersin Bilge: Çok iyi gözlemci olmaları bol bol okumalarını cesaretle yazmaların öneririm.
Yılmaz Ali: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ersin Bilge: Sağlıkla sevgiyle kalın ülkemin güzel insanları.