Sanata ve sanatçıya değer veren köşemizin bu haftaki konuğu araştırmacı yazar Emrah Bekci oldu. Hocamız, Mevlâna, Yunus Emre ve Seyyid Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizieserleriyle ulusal anlamda ses getiren bir yazardır. Ayrıca birçok ulusal kanalda söyleşilere katılmış, yurt içi ve yurt dışında sayısız konferansta konuşmacı olarak katılmıştır. Bekci, aynı zamanda Hanan Bey isimli tarihi romanımın da editörüdür. Kefen Giymiş Kale isimli kitabıma da katkı sağlamıştır. Bu vesileyle hocama buradan teşekkür etmek istiyorum.

Şimdi sizleri bu keyifli söyleşiyle baş başa bırakıyorum.
Yılmaz Ali: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Emrah Bekci: Öncelikle tüm okurlarınıza sizin vasıtanızla selâm ve hürmet ederim. Adım Emrah Bekci, Karadeniz’in şirin bir ili olan Giresun/Bulancak’tadoğdum. Eğitimimi Ankara’da tamamladım. Sağlığım ve tefekkürüm elverdiği kadarı ile yazımsal alanla (Edebiyat-San’at’la) meşgul olmaya gayret ediyorum. Kısacası: münzevi bir fikir işçisiyim.
Yılmaz Ali: Yazmaya ilk ne zaman başladınız? Sizi yazmaya iten duygu neydi?
Emrah Bekci: Edebiyatla tanışmam, Ankara’da Ortaokul senelerimde edebiyat öğretmenimin şiir-kitap-makale okutma çabalarıyla başladı. İlgi duymaya başladım. Okurken, okuduğum kitaplardaki karakterler ile sohbet etmeye; onlarla aynı hisleri empati yapmaya ve bil’netice aralarında pişmeye başladım. Kısacası çocuk yaşlarıma denk gelmekte yazma tecrübem.
Yılmaz Ali: Kaç kitabınız var? İsimleri nelerdir?
Emrah Bekci: Yazmış olduğum kitap sayısı, kırk civarı. Bunlardan dört tanesi yetişkinler için. Geri kalanı farkındalık eğitimi-okul öncesi çocuk-okul sonrası değerler eğitimiyle alanında. Bunun yanı sıra yirmi altı editörlüğünü yaptığım eser var. Dört tanesi yurt dışında yirmi iki tanesi yurt içi. Bunlara sizden bir örnek verecek olursam kendi kitabım da diyeceğim “Hanan Bey” eserinizin editörlüğüdür.
Yılmaz Ali: Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?
Emrah Bekci:Yazmak bana göre bir ritüel değil. Malumunuz, ritüel, belirli bir amaç, inanç, gelenek veya kültürel pratik doğrultusunda yapılan, tekrarlanan ve simgesel anlam taşıyan davranışlar bütünü. Belli bir kuralı var, düzeni var vs. Ben de ise yazma bir “Aşk”. Yazmak, var olmanın, Tanrı’nın simgeler ile ve imgeler ile ruhumla konuşup, harflere dökülmesi. Buna örnek olarak; yazdığınız bir betimlemede harfler mevsimine göre raks etmeli; hatta hüzünler de ağlamalı… vs. Bendenizin yazma esnasında dünyadan (Maddeden) kopuyorum. Farklı bir metafizik alanda yolculuğum başlıyor. Seyahatim neticesinde tekrar beşeriyet sahasına geri dönüyorum. Ve elde ise o düşünsel, gezip konakladığınız muhteşem alanların simgesel satırları kalıyor. Derc edip tekrar evrene sunuyorsunuz.
Yılmaz Ali: Kitaplarınızı yazarken gerçek yaşam öykülerinden etkileniyor musunuz?
Emrah Bekci:Her münevver, yaşadığı toplumun çocuğudur. O toplumun sosyolojisi, töreleri, harsı, duygu ve düşünceleri ile folklorik imgeleriyle beslenmiştir, büyümüştür, olgunlaşmıştır. İşte bu unsurlar içerisinde, biyografiler, yaşamsal masallar, efsaneler, tarih, sosyoloji gibi münevverin müracaat edeceği müessese bulunur. Bendenizde bu hazinelerden istifade ediyorum.
Yılmaz Ali: Kitaplarınızı yazarken duygu yoğunluğu yaşıyor musunuz?
Emrah Bekci:“Yazmak” hislerle kaimdir. Duygu yoksa okuyanlar ile iletişim kuramazsınız. Bundan dolayı yazdıklarınızda ilk çile, ıstırabı siz yaşayacak; sonrasında ise okuyucuya yaşatacaksınız. Bu ise sualinizdeki “duygu” mefhumu ile mümkün. Bendenizde bu önemli vasıtayı kullanırım.
Yılmaz Ali: Etkilendiğiniz yazarlar kimlerdir?
Emrah Bekci:Etkilendiği yazarlar konusunda çok isim vere bilirim. Bunlardan birkaçını yazayım: ÂhmedMidhad Efendi, FerîdüddinAttâr, Hâkim Sânayi, Rûmî, Yûnus Emre, Cemil Meriç vs.
Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yoksa yazmak yetenek gerektiren bir iş midir?
Emrah Bekci: Güzel soru… Bu suale güzel cevap vermem gerektiğinden şöyle diyeyim: herkes kitap yazar bilir. Ama herkesin yazdığı kitap okunmaz. Yazmak yetenek değil; ruh işidir. Tanrısal… “Oku!” diyen Tanrı, “Yaz” demedikçe yazılanlar yazıdan öteye gidemez…
Yılmaz Ali: Hobileriniz nelerdir?
Emrah Bekci: “Hobi” kelimesi batı lisanında bize angaje olmuş bir terim.İngilizce,”Hobyn” kökünden geliyor. “Küçük at” ya da “oyuncak at” anlamında. Oyuncak atım yok(!) ama, balık tutmasını ve müzik enstrümanı çalmayı severim…
Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Emrah Bekci: Çocukluğumu…
Yılmaz Ali: Yazın hayatınızdaki hedefiniz nedir?
Emrah Bekci: Kendime hedef koymadım. Çünkü hedefler kapital bir yarıştan ibarettir. Kişioğlunun hesabı elbet vardır. Ama asıl hesap Tanrı’nın hesabıdır… Bu dünyada tek hedef “İnsan olmak” olmalıdır diye düşünenlerdenim…
Yılmaz Ali: Yazarken zorlandığınız dönemler oluyor mu? Oluyorsa o dönemi aşmak için neler yapıyorsunuz?
Emrah Bekci:Bir amaç için (Roman, Hikâye, Şiir) yazayım diye yazmıyorum. Kısacası yazmak için yazmıyorum. Yazdıranı bekliyorum ve O’nun kudretiyle yazmaya başlıyorum.
YılmazAli: Türkiye’deki okuma oranlarının düşük olduğu söyleniyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Emrah Bekci: Okuma oranı düşük olması, devletin konu üzerinde durmamasıyla, yazılan kitapların duygu taşımayıp okuyucu ile iletişim kuramamasında kaynaklandığını düşünüyorum. Ayrıca hangi ülke olursa olsun; ekonomisi zayıf ülkelerin önceliği okumak değil, yaşamak için mücadele etmektir. Bu konuda okumamayı etkileyen etkenleri bulup sarfınazar etmek gerek. Bu devlet politikası olmalı.
Yılmaz Ali: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?
Emrah Bekci: Alında bu, üzerine uzun uzun konuşulması gereken bir konudur. Ancak yazmak isteyenlere öncelikli tavsiyem bolca okumaları…
Yılmaz Ali: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Emrah Bekci: Sizler vasıtası ile okurlarınızla bir araya gelmek şahsım için büyük bir onur. Tüm okurlarınıza ve kitap dostlarına selâm ve hürmet ederim.











