Eğitimci Yazar Volkan Erbaş

Sevgili kitap dostlarım, köşemizin bu haftaki konuğu eğitimci Yazar Volkan Erbaş oldu. Hocamızın Öğretmen ile Yargıç isimli eserini okuyunca Türk edebiyatının günümüzde de nitelikli eserler ortaya koyduğunu gördüm. Edebi değeri yüksek olan bu eseri okumanızı tavsiye ederim. Severek okuduğum eserin hemen her sayfasında altı çizilecek birbirinden değerli cümleler var.

Volkan Erbaş, damaklarda tat bırakan kalemiyle bende önemli bir yer edindi. Edebi yönünün yanında genel kültür alanında da bir hazine olan hocamızın sohbeti de başka oluyor. Aynı zamanda iyi bir editör de olan Erbaş, aynı zamanda benim edebiyat danışmanlığımı yapıyor.Bir yazar olarak ondan öğrendiğim çok şey oldu.

Bilgi ve birikimiyle örnek alınan bir eğitimci kimliğinin yanında her zaman yeni şeyler öğrenmek için can atıyor. Yaklaşık iki yıldır İngilizce eğitimi alıyor ve bu alanda önemli yol kat etti. Öyle ki onunla çoğu kez İngilizce konuşuyoruz. Onun yazar ve yazar adaylarına tavsiyelerini çok değerli buluyorum.

Sizi kalemini örnek aldığım Volkan Erbaş’la gerçekleştirdiğimiz sohbet tadındaki bu söyleşiyle baş başa bırakıyorum.

Yılmaz Ali: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Volkan Erbaş: 1978 Havza doğumluyum. Karadeniz Teknik Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünden 1998 yılında mezun oldum ve aynı sene, Türkçe Öğretmeni unvanıyla Tirebolu’ya atandım. O tarihten beri Milli Eğitim Bakanlığında çeşitli illerde, yirmi altı sene öğretmen ve idareci olarak görev yaptıktan sonra geçtiğimiz yıl emekli oldum. Ellerinizden öperler, iki yetişkin oğlum var. Sivaslıyım. Hemen her alanda öğrenmeye çalışan;  edebiyata ve evrensel değerlere tutku ile bağlı; kibirli ve cimri insanlarla başı hoş olmayan;  paylaşmayı ve bölüşmeyi tüm bireysel ve toplumsal ilişkilerin can suyu olarak gören biriyim.

Yılmaz Ali: Yazmaya ilk ne zaman başladınız? Sizi yazmaya iten duygu neydi?

Volkan Erbaş: Hayatımın belli dönemlerinde tabiri caiz ise yazma girişiminde bulundum ama yazmaya niyet ettiğim metinlerin hiçbirini tamamlayamadım. Karaladığım cümleler ve dizeler içime sinmemişti. Sonra bir döneme girdim, okumayı da bıraktım. İçinde yaşadığım topluma bir yanım küsmüştü. Türkiye toplumunun ilim, bilim, sanat ve edebiyat karşısındaki ölümcül suskunluğuna, soğukluğuna kahrettim. Devrinde Türk tarihini yazabilecek münevver bulamadığı için Şecere-i Terakime’yi kendisi yazmak zorunda kalan Ebu’l-Gazi Bahadır Han’ın ıstırabına denk olmasa da, kokusu ve rengi ona benzeyen bir parçalanmışlık içerisindeydim. Kuzgun ile şahin aynı göğü paylaşır ama dünyaları farklıdır, diyor Muhammet İkbal. Gündemim, yasım ve sevincim farklıydı. Sonra bir gün tavsiye üzerine Harari’nin Sapiens kitabını okudum. Bu kitap beni derinden sarstı. Kitaplığımda beklettiğim kitaplara yeniden rücu ettim. Çıldırmışçasına okuyordum. İbn-i Haldun’un Mukaddime’sini bitirirken yazmaya karar verdim. Okuduğum her şey taştı ve kalemimden dökülmeye başladı. Barajın kapakları açılmıştı ve taşkın suyu tutamıyordum. Deyimin tam anlamıyla su aktı ve yatağını buldu.

Yılmaz Ali: Kaç kitabınız var? İsimleri nelerdir?

Volkan Erbaş: Öğretmen ile Yargıç adında felsefik örgüsü olan basılı bir hikâye kitabım var. Basılmamış bir romanım ve şiirlerim de mevcut.

Yılmaz Ali: Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?

Volkan Erbaş: Odamda yalnız olmalıyım. Alışık olduğum ortamlarda daha rahat yazıyorum. Kısık sesle müzik dinleyerek yazmak kalemimi besliyor. Sinirliyken asla yazmam. Beni sinirlendiren bir konu hakkında yazacaksam sakinleşmeyi beklerim. Aşırı duygular hakikati perdeler; soğukkanlılık hakkaniyete daha yakındır.

Yılmaz Ali: Kitaplarınızı yazarken gerçek yaşam hikâyelerinden etkileniyor musunuz?

Volkan Erbaş: Elbette etkileniyorum. Biz, bizden önce yaşamış ve hala yaşamakta olan erdem sahiplerinin insanlığa hediye ettiği muazzam bir mirasın üzerinde oturuyoruz. Onların yaşantılarından bize ulaşan öyle kesitler var ki bunlar kalem erbabı için ilham ve gayret kaynağıdır. Bugün, siz eğer söz tutmanın ehemmiyetinden bahsediyorsanız Akif’in, verilen bir sözü yerine getirmek uğruna haddi ve hududu aşarcasına sergilediği tavır size ilham verir. Üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk, Gandi’nin kendi hayatından başlayarak tüm ülkenin sosyal hayatına yaydığı “Sivil İtaatsizlik” hareketi neticesinde Hindistan’ı terk etmek zorunda kaldı. Şiddet içermeyen muhalefet üzerine fikir yürüten birisi için Gandi’nin yaşam hikayesinden daha ateşleyici bir motivasyon olabilir mi? Böyle büyük üstadlar dışında toplumların veya salt bireylerin hayatını dönüştürebilmiş, meşhur olmayan insan hikayeleri de var tabii ki. Görev yaptığı köyü ilim, irfan ve üretim merkezine çeviren öğretmenler; kooperatifleşmenin öncüsü olan köylü kadınlar; lokantasında garip gurebayı, fakir fukarayı her gün doyuran esnaflar; hayatını kedi, köpek, kuş beslemeye adamış vicdan ve hayır sahibi insanlar ve daha niceleri… Onlar, karanlığımızı aydınlatan deniz fenerleri…

Yılmaz Ali: Yazarken duygu yoğunluğu yaşıyor musunuz?

Volkan Erbaş: Hem de nasıl! Yazmak çok ağır bir sorumluluk. Tarihe ve bütün insanlığa karşı ağır bir sorumluluk hissediyorsunuz. Akif’in, Nazım’ın, Montaigne’in bıraktığı yerden devam ediyorsunuz. Yazmaya başladığım andan itibaren yavaş yavaş burnumun direği sızlamıyor ve gözlerim buğulanmıyorsa yazmayı bırakıyorum.” Melali olmayan nesle aşina değiliz.”

Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?

Volkan Erbaş:İnsanların ve gıdanın daha doğal olduğu zamanları özlüyorum. Eskiden bağımlılıklar çok az idi. Şimdi o kadar çok vazgeçilmezimiz var ki… Dışımızdaki kalabalıktan bir türlü içimize dönemiyoruz.  Bu kadar sizli-bizli söylemler, lüks ve şatafat merakı, fit olma çabası, giyime ve eşyaya duyulan aşırı özenden hoşlanmıyorum. Bazen, elime bir boya fırçası alıp şehrin her duvarına, “Lütfen, kendinizi hazlarla cezalandırmayın.” diye yazasım geliyor. Samimi bir düşmanlığı, yapmacıklık üzerine kurulmuş bir arkadaşlığa tercih ederim. Tüm kalbimle…

Yılmaz Ali: Etkilendiğiniz yazarlar kimlerdir?

Volkan Erbaş: Kıymetli Ağabeyim, bu sorunuz başka bir röportajın konusu olsun. Zira zikretmemiz gereken çok isim var ama en azından günümüzün yazar ve şairlerine başlık açalım: Zülfü Livaneli, kültürel birikimini geniş bir kelime hazinesi ile birleştirdi; müzisyenlik ve bestekarlık tecrübesi sayesinde bu birleşiği ahenkli, tınısı insan kulağını okşayan seslerle bezedi. Yakaladığı ses ve üslup çok akıcı, çok orijinal, çok kendine has. Her kitabında bambaşka bir üslup ile karşımıza çıkıyor. Çok iyi bir okuyucudur. Şairlerden Sezai Karakoç, Nurullah Genç’i çok başarılı buluyorum. Daha çok isim; üzerinde durmamız gereken noktalar var. Bunlar bir başka görüşmenin konusu olsun.

Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilirmi? Yoksa yazmak yetenek gerektiren bir iş midir?

Volkan Erbaş: Herkes yazmamalı. Edebiyat bir hobi olmamalı. Edebiyat bir boş vakit eğlencesi değil bana göre. Diğer taraftan bir yetenek meselesi değil yazmak. Kendini yetiştirmek, okumak, okuduğunu hazmetmek, sentez ve karşılaştırma gücüne sahip olmak ile ilgili. Yazarlık bir otoritenin veya üniversitenin tekelinde de değil. Birçok insan okumuyor ama yazmaya cür’et ediyor. Hayret doğrusu!

Yılmaz Ali: Hobileriniz nelerdir?

Volkan Erbaş: Pul ve para koleksiyonum var. Uzun yürüyüşlere çıkıyorum.  Yemek yapmayı çok seviyorum. Seyahat etmek en büyük zevkim.

Yılmaz Ali: Yazın hayatınızdaki hedefiniz nedir?

Volkan Erbaş: Kaleminiz yeni yerler görmenize, güzel yürekli insanlarla tanışmanıza vesile oluyor. Arşivime ne kadar çok şehir; gönül heybeme ne kadar çok insan doldurabilirsem kendimi o kadar bahtiyar sayarım.

Yılmaz Ali: Yazarken zorlandığınız dönemler oluyor mu? Oluyorsa o dönemi aşmak için neler yapıyorsunuz?

Volkan Erbaş: Zorlandığım dönemler oluyor. Öyle zamanlarda kalemimi bırakıyorum. Bazen çok uzun bir nadasa bırakıyorum. Kalemimin gelip beni bulmasını bekliyorum. Başka şeylerle meşgul oluyorum. İnat etmiyorum tabiri caiz ise. Gönül işi bu. Aşk ile yazmak lazım diye düşünüyorum. Az ama öz olsun, diyorum.

Yılmaz Ali: Türkiye’deki okuma oranları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Volkan Erbaş: Umut vadediyor bence. Okuma oranları artıyor. Özellikle hanım okuyucuların ciddi katkıları var. Okumayan ebeveynler de çocuklarını alıp kitap fuarlarına gidiyorlar ve çocukları için kitap alıyorlar. Ekonomik şartların ağırlığına rağmen çocuklarına kitap tavsiyesi almak için okulların kapısını aşındıran ve kendine ayırdığı harçlığı çocukları için kullanan anneler var. Babalar da bu konuda çok cömertler. Kütüphanelerin müdavimi olan gençlerin sayısı artıyor. Otobüste, uçakta, trende, kafelerde eskiye göre daha çok insanın kitap okuduğunu görüyoruz. Yeterli değil elbette ama yukarıya doğru artan bir ivme var. Bu hususu vurgulamaya çalışıyorum.

Yılmaz Ali: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?

Volkan Erbaş: İkinci bir diliniz mutlaka olsun. Özellikle İngilizce…Yeni bir dil demek yeni bir kültür demektir. Yeni öğrendiğiniz dil kaleminize işleklik kazandırır. O dilin avantajlı yönlerini ana dilinize taşıyabilirsiniz. Çok farklı alanlarda okuyun. Deyim, atasözü, yeni ve eski kelimeler hazinenizi geliştirin. Eleştirilere açık olun, eleştirirken yapıcı olun. Kaleminiz hiçbir ideolojinin, hiçbir öğretinin emrinde olmasın. Kaleminiz sadece hakikate hizmet etsin.

Yılmaz Ali: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Volkan Erbaş: Fırsat verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Sizin edebiyata ve eğitime çok ciddi katkılarınız var. Yazarlar arasında da köprüler kuruyorsunuz. Bu alanda, iyi ve güzel olan ne varsa ona öncülük etme telaşındasınız. Var olun.

Saygılarımla

Yılmaz Ali