Yazar Bekir Sevik

Gazetemiz, Manavgat’ta yaşayan yazarları tanıtmaya devam ediyor. Bu haftaki konuğumuz tarihi romanlarıyla tanınan yazar Bekir Sevik oldu. Konu kitaplar olunca gözlerinin içi parlayan bir yazardır Bekir Sevik. Hayatını yazmaya adayan hocamızın en büyük hayali kaleminin ülke sınırlarını aşmasıdır. Bekir hocamı iyi tanırım ve gönül bağıyla tutunduğu edebiyat yolculuğunda çok daha iyi yerlere geleceğini biliyorum. Hocamıza edebiyat yolunda başarılar dilerim. 

Yılmaz Ali:  Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Bekir Sevik: Aslen Hataylıyım ancak 1998 yılından beri Manavgat’ta yaşıyorum. Hatay doğumluyum. Kendimi bildim bileli okuyan ve okuduklarımı yaşayan biri oldum. Okuduğum her kitapta, hayat merdivenini bir basamak daha tırmandım ve sonunda yazmaya hazır olduğumu hissettim. Bilindiği üzere, Türk tarihi romanları yazıyorum. En çok da şanlı tarihimizin herkes tarafından bilinmesi için yazıyorum desem yeridir. Geçimimi asli mesleğim olan pastacılıkla sağlıyor, ondan kalan zamanlarımı kitap okuyarak ve yazarak değerlendiriyorum.

Yılmaz Ali: Yazmaya ilk ne zaman başladınız? Sizi yazmaya iten duygu neydi?

Bekir Sevik: Yazmaya ilk olarak 2019 yılında başladım. Yazma sebebim aslında çok uzun; ama şöyle özetleyebilirim. Geleceğimizin emanetçileri çocuklarımız, Hollywood’un uydurma kahramanlarıyla büyüyor ve ben bu durumu kabullenemiyorum. Türk tarihi, çocuklarımızın adlarını bile bilmedikleri şanlı kahramanlarımızla dolu ve hepsi de gerçek kahramanlar. Mesela, Oğuz Kağan diye bir gerçek kahramanımız var! Yeryüzündeki bütün Türkleri tek çatı altında topladı ve düşmanlarını tarihten sildi. Sonra kırk kişilik dev ordusuyla, bir milyar nüfuslu Çin İmparatorluğuna kök söktürmüş Kür Şad var… Sultan Alparslan var mesela! Elli bin kişilik ordusuyla, iki yüz bin kişilik haçlı ordusunu bozguna uğrattı. Henüz yirmi bir yaşındayken İstanbul’u fethederek, çağ açıp, çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet var. Bunun gibi o kadar örneklerimiz var ki; saymakla bitmez. İşte benim yazmaya başlama sebebim! Onca gerçek kahramanlarımız varken, çocuklarımızın sırt çantalarında Süpermen, Örümcek adam, Demir adam vb. gibi uydurma kahramanların resimleri var. Neden çocuklarımızın sırt çantasında Seyit Onbaşı’nın resmi yok? Ya da çocuklarımız sokakta oynarken neden kendilerine “Ben Kür Şad’ım” demiyorlar? Burada Hollywood’u suçladığımın sanılmasını da istemem. Hollywood gerçekte var olmayan sözde kahramanları bütün dünyaya sevdirirken, biz kendi gerçek kahramanlarımızı çocuklarımıza sevdiremiyoruz. Sorunun cevabına dönecek olursak, yazdığım kitaplarla geleceğimizin emanetçisi çocuklara ulaşmak ve onlara tarihimizi sevdirmek istiyorum. Bu yüzden de elimden geldiğince yazacak ve çaba göstereceğim. Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali: ateşi söndüremeyeceğini bildiği halde, safını belli etmek için su taşıdı o yürekli mahlûk. Ben de Hollywood’u yenemem; ama savaşarak safımı belli ederim.

Yılmaz Ali: Kaç kitabınız var? İsimleri nelerdir?

Bekir Sevik: Toplamda dört kitabım var. Alp Börü Öç, Alp Börü Orun, Alp Börü Büyük Duvar (Bunların üçü seri) ve son kitabım ise Kurtuluş Savaşında Bir Öksüz.

Yılmaz Ali: Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?

Bekir Sevik: Yazacağım konuları önce kafamda belirliyorum. Bunu yaparken nerede olduğumun, ya da o an ne yaptığımın bir önemi yok. Yazacağım konuları her ortamda kolaylıkla kafamda canlandırabiliyorum. Ancak iş kâğıda dökmeye gelince, kesinlikle çok sessiz ortamlara ihtiyaç duyuyorum.

Yılmaz Ali: Karakterlerinize kendi yaşamınızdan bir şeyler katıyor musunuz yoksa tercihiniz kurgu mu?

Bekir Sevik: Yazdığım her karakteri, günlük hayatımda tanıdığım insanlardan kurguluyorum. Mesela kafamda bir karakteri şekillendirirken, tanıdığım bir kişinin fiziki ya da karakter özelliklerini o karaktere uyarlıyorum. Tabi bunu bire bir yapıyorum diyemem, hikâye ilerledikçe karaktere farklı özellikler de ekliyorum.

Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?

Bekir Sevik: Bu soruya ilk cevabımı biraz esprili vermek istiyorum! Salçalı ekmek… Sokaklarda savaşçılık oynarken annemin elimize tutuşturduğu salçalı ekmeğin tadını artık hiçbir şeyde bulamıyorum. Çocukluğuma dair en net hatırladığım gerçek şu! Ne zaman gökyüzüne baksam, orayı masmavi görürdüm. Şimdilerde ise o mavi gökyüzünden eser yok, hep mat hep bulanık.

Yılmaz Ali: Yazarken duygu yoğunluğu yaşıyor musunuz?

Bekir Sevik: Kesinlikle çok yoğun duygular yaşıyorum. Kitaplarımı yazarken zihinsel olarak binlerce yıl öncesine gidiyorum ve o anları adeta yaşıyorum. Yazarken bazen tüylerim diken diken oluyor, bazen gururdan yerimde duramıyorum ve bazen de kendime onulmaz bir çaresizliğin ortasında buluyorum O anlarda gözlerim doluyor.

Yılmaz Ali: Sizi etkileyen Türk ve Dünya yazınındaki önemli kalemler kimlerdir?

Bekir Sevik: Aslında bu sorunun cevabı çok uzun; ama ben iki yazardan bahsetmek istiyorum. Beni en çok etkileyen yazar, şüphesiz Mustafa Necati Sepetçioğlu’dur. Bana Türk tarihini sevdiren ve çok büyük ilhamlar aşılayan bir yazardır. Bir diğeri ise Jack London. Özellikle Jack London’un Martin Eden kitabı bende derin izler bırakmıştır ve bence bu kitabı her yazarın okuması gerektiğine inanıyorum.

Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilirmi? Yoksa yazmak yetenek gerektiren bir iş midir?

Bekir Sevik: Ukalalık olarak algılanmasını istemem; ama bence yazmak yetenek işidir. Bir keresinde kuzenim şöyle bir şey söylemişti. “Üç tane üniversite bitirdim, iki binin üstünde de kitap okudum ama kalemi elime alsam, bir A4 kâğıdını dolduramam” Yazmanın kesinlikle yetenek işi olduğuna inanmakla birlikte, o yeteneği ortaya çıkarmanın yolunun da okumaktan geçtiğine inanıyorum.

Yılmaz Ali: Hobileriniz nelerdir?

Bekir Sevik: Oldum olası toprakla uğraşmayı çok sevmişimdir. Bir bitkiyi yetiştirmek, onun büyüdüğünü her gün takip etmek, benim için vazgeçilmez bir olaydır. Yağmuru çok severim, eğer imkânı varsa kesinlikle o yağmurda ıslanırım. Uzun yürüyüşler yapmak ve son olarak da tabi ki kitap okumak.

Yılmaz Ali: Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?

Bekir Sevik: Okurlarımın, herhangi bir kitabımı okuduktan sonra yorumlamaları, benim için anlatılmaz bir haz. İmkânım olsa, kitabıma erişen her bir okurumla görüşmek ve yorumlarını dinlemek isterim.

Yılmaz Ali: Yazın hayatınızdaki hedefiniz nedir?

Bekir Sevik: Kitap yazmaya başladığım ilk andan itibaren, tek bir hedefim var! Bir gün ülkenin en iyi yazarları arasında yer almak. Ve bir de hayalim var, hedeflediğim yere ulaşırsam, okullara bir milyon ücretsiz kitap dağıtmak.

Yılmaz Ali: Yazarken zorlandığınız dönemler oluyor mu? Oluyorsa o dönemi aşmak için ne yapıyorsunuz?

Bekir Sevik: Bu benim sıklıkla yaşadığım bir durum. Sık sık tıkandığım oluyor ve bu tıkanmaları aşmak için genelde kitap okurum.

Yılmaz Ali: Türkiye’deki okuma oranları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bekir Sevik: Ben çoğunluğun aksine, Türkiye’de kitap okuma oranının oldukça iyi durumda olduğunu düşünüyorum. Sizin de bildiğiniz gibi, ülkemizin çok farklı yerlerinde imza günleri gerçekleştirdim. Gittiğim şehirlerin her birinde, tahminimin üstünde kitaplar imzaladım. Bence bu olaya farklı bir açıdan bakmalıyız. Dünya genelinde okuma oranları, kitap satışlarına göre belirleniyor. Biz Türkler, paylaşımcı bir milletiz. Bir kitabı okuyup beğendiğimizde, onu en yakın arkadaşımıza verir ve onun da okumasını sağlarız. Sonra, o kişi de kitabı beğenir ve başka bir arkadaşına verir. Böylelikle bizde bir kitabı, birçok kişi okur. Japonya hakkında şöyle bir şey duymuştum. Birinin kitabına dokunmak, o kişiye saygısızlık olarak algılanırmış. Dolayısıyla bir kişi kitabı beğendiğinde, başka bir kişiye önerir ve onun da o kitabı almasını sağlarmış. Böylelikle otomatikman satış rakamları da artıyor. Alanya’da kitabımı alan bir arkadaşım bana şöyle bir şey demişti. “Dostum senin kitabı en az yirmi kişi okudu ve hepsi de bayıldı.” Gerisini siz hesaplayım…

Yılmaz Ali: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?

Bekir Sevik: Yazmak isteyen herkes hayallerinin peşinden koşmalı, yeteneği varsa bunu hem kendisi, hem de destekçileri fark edecektir. Ve okumak, okumak, okumak.

Yılmaz Ali: Sanat adına büyük işler yapıyor. Siz de bu işin bir parçası oldunuz. Özel bir öneriniz var mı?

Bekir Sevik: Sanatçı, “Ben sanatçıyım” diye böbürlenmemeli ve sanatseverler, sanatçıya daha çok sahip çıkmalı.

Yılmaz Ali: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bekir Sevik: Son olarak sizden bahsetmek istiyorum Hocam. Manavgat’ta sanata ve sanatçıya değer veren insanların başında geliyorsunuz. Bu nedenle size tüm sanatçılar adına sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bu güzel sohbet için çok teşekkür eder, bu ve bu gibi etkinliklerinizim devamını dilerim.

Bütün Kurt’lar ulusun.

Bu sesi dünya duysun.

Varsın düşman kudursun.

Tanrı Türkü korusun.

Yılmaz Ali: Sevgili hocam, öncelikle sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Hakkımda saf ettiğiniz güzel sözler için ayrıca minnettarım. Benim nezdimde siz ve bu kente sanatıyla değer katan herkes kıymetlidir.

Saygılarımla

Yılmaz Ali