Yangın Sezonu

Akdeniz ve Ege bölgelerimizde, her yaz ne yazık ki yüreğimizi yakan haberlerle karşılıyoruz. Özellikle Manavgat gibi cennet köşelerimiz, geçmişte yaşadığı büyük yangın felaketleriyle derin izler taşıyor. Şimdi yangın sezonu resmen başlamışken, bu acı tecrübelerden ders çıkararak geleceğe daha hazırlıklı bakmak hepimizin sorumluluğu.

2021 yazında Manavgat’ta yaşanan ve günlerce süren yangınlar, sadece ormanlarımızı değil, evlerimizi, hayvanlarımızı, anılarımızı ve umutlarımızı da küle çevirdi. Yüz binlerce dönüm ormanlık alanın yok oluşu, ekosistemimize telafisi zor zararlar verdi. Bu felaket, iklim değişikliğinin ve insan faktörünün doğa üzerindeki yıkıcı etkilerini bir kez daha gözler önüne serdi.

Peki, Manavgat ve benzeri bölgelerimiz için bu yangın sezonunda ne gibi önlemler almalıyız?

Ve daha da önemlisi, bu felaketlerden kalıcı dersler çıkararak gelecekte daha dirençli toplumlar nasıl inşa edebiliriz?

Bu konuda bireysel sorumluluklarımızın yanında kurumsal ve toplumsal sorumluluklarımız var elbette.

Net olan şu; yangınların büyük bir çoğunluğu insan kaynaklı hatalardan ortaya çıkıyor. Bu nedenle, her bir bireyin üzerine düşen sorumluluk oldukça büyük. Kısaca sıralayacak olursak;

Özellikle girişi yasak ormanlık alanlara yakın yerlerde mangal, piknik ateşi gibi uygulamalardan kesinlikle uzak durmalıyız.

Araçlardan veya açık alanlarda sigara izmariti atmak, kuru otların tutuşması için yeterli bir kıvılcım olabilir. İzmaritlerin tamamen söndüğünden emin olmalıyız.

Tarım alanlarında hasat sonrası anız yakma gibi uygulamalar, rüzgarın etkisiyle ormanlık alanlara sıçrayarak büyük yangınlara neden olabilir. Bu tür uygulamalardan kaçınmalı veya son derece dikkatli olmalıyız.

Yine kırsal bölgelerde ve yazlık evlerde elektrik tesisatlarının bakımlarını düzenli yaptırmak, kısa devre kaynaklı yangınları önleyecektir.

Ormanlık alanlarda veya şüpheli gördüğünüz bir duman veya ateşle karşılaştığınızda vakit kaybetmeden 112 Acil Çağrı Merkezi’ni arayın. Erken müdahale, felaketin önüne geçebilir.

Uzmanların her seferinde tekrarladığı bu bireysel çabaların yanı sıra, kurumlar ve yerel yönetimler de yangınlara karşı daha güçlü bir duruş sergilemeliler:

Yangın riskinin yüksek olduğu bölgelerde erken uyarı sistemleri ve sürekli gözetleme ağları geliştirilmeli. Drone ve kamera teknolojileri bu alanda etkin bir şekilde kullanılmalı.

Malum, yangınlara müdahale hızı hayati önem taşıyor. Süratli ve etkin müdahale yapılabilmeli. Hava ve kara unsurlarının koordineli bir şekilde, yeterli sayıda ve donanımla hazır bulunması etken olacaktır.

Bu önlemlerin yanı sıra toplumda eğitim ve farkındalık yaratmak da önemli. Toplumun yangın konusunda bilinçlenmesi için sürekli eğitim ve farkındalık kampanyaları düzenlenmeli. Özellikle okullarda ve kırsal bölgelerde bu eğitimler yoğunlaştırılmalı.

Yangın sonrası ise tahrip olan alanların bilimsel yöntemlerle, doğru türlerle ve sürdürülebilir bir şekilde yeniden ağaçlandırılması şart. Bu süreçte yerel halkın katılımı da teşvik edilmeli.

Manavgat’ın küllerinden yeniden doğuşu, hepimize umut veren bir örnek teşkil ediyor. Ancak bu umudu kalıcı kılmak için geçmişin acı deneyimlerini unutmamalı ve her yangın sezonunu bir ders niteliğinde görmeliyiz.

Unutmayalım ki, gelecek nesillere bırakacağımız en değerli miras, sağlıklı ve yeşil bir doğadır. Bu mirasın korunması, hepimizin ortak çabasıyla mümkün.