Karşınızdaki insan ‘Kendimi övmek gibi olmasın’ diyerek başlıyorsa lafa bilin ki kendini övecek demektir. Sıkılmadığınızı fark ederse anlattıkça anlatır, övdükçe över kendini hele bir de onaylarsan ’İsa Mesih’ olmaya kadar varır işin sonu. Bu tiplerden olmadığımı söylerken bile bu tiplere benzemekten korkuyorum. Hiçbir zaman en iyisini ben bilirim, yaparım iddiasında olmadım. Bütün okul hayatım boyunca okuduğum İstiklal marşından dolayı müzik öğretmenimden aldığım yüz tam puan dışında dişe dokunur; yüz yıkar bir notum, bir başarım olmadı. Sonraki hayatımda da öyle parıltılı işlere imza atmadım, anlayacağınız öyle hayranlık uyandıran bir tip değilim fakat buna rağmen benim de kendimle gurur duyacağım, övüneceğim bir özelliğim var. Nedir o diye soracak olursanız kurulduğu günden bugüne kadar ben bu iktidara hiç oy vermedim. Önceki iktidarlardan çok memnun olduğumdan değil ama yine de bunlara oy vermedim. Her zaman mesafeli oldum ve yaptıkları işlere hep şüpheyle yaklaştım. ’Milli görüş gömleği’ni çıkardım dedikleri gün ben işlerin buraya geleceğini anlamıştım. Çünkü merhum Erbakan’ın milli görüşü üretimi kalkınmayı refahı temsil ediyordu ve partisinin ismini de bu yüzden refah koymuştu. Lafın tamamı ahmağa söylenir ben anlayacağımı anlamıştım. Üretim ekonomisinden çıkılıp tüketim ekonomisine geçileceğini ve devletin bütün birikimlerinin satılacağını öngörebiliyordum ve aynen de öyle oldu. Yirmi senede devletin yüz yıllık birikimlerini tükettiler ve üstelik bir sürü de borç ettiler. Bugün küçük bir azınlık dışında kimse hayatından memnun değil, ben de değilim fakat demokrasilerde kim yaptıysa cezasını o çeksin olmuyor, işin ucu her türlü seni de buluyor.
Yine geçmişte bunların fetö ile aralarından su sızmıyordu. Bitsin bu hasretlik, bitsin bu özlem diye yalvar yakar oluyorlardı. Ben yine o zaman da bu işe karşıydım. Bunların hocam diye hürmet ettiği adama laf söylediğim için üzerime yürüyenler olmuştu. Laf olsun diye söylemiyordum bunu delilim vardı. Bu şahsın gülen.org diye bir sitesi vardı orada anlatıyordu; Odesa’lı hristiyanlar birgün konuşmacı olarak bunu davet edip soruyorlar: ’Dünya insanlığına bu kadar hizmetleri olan biri olarak bize neyi tavsiye edersiniz?’ Her zaman yaptığı gibi önce tevazu gösterisinde bulunuyor: ‘Estağfirullah, bin defa estağfirullah; bu söylediğinizi ancak bir hüsn-ü zan olarak kabul edebilirim’ dedikten sonra sözlerine şöyle devam ediyor: ‘Sizin de din büyükleriniz var, benim söyleyeceklerim onlarınkinden farklı olmaz, kaldı ki Ululazm peygamberlerden biri olan İsa’nın arkasından gidiyor olmanız takdire şayan bir durum’ diyor. Yani aslında onlara diyor ki: ’Siz doğru yoldasınız Hristiyan’lık hak bir din, İslam’ın gelmesi bir şey değiştirmedi, din değiştirme zahmetine girmeyin. Namazı başınıza bela etmeyin, oruç tutarak aç kalmayın istediğiniz gibi yiyin, için, eğlenin cennette görüşürüz’ demeye getiriyor. Buna rağmen toplum bu adamın peşine takılmıştı; çok şükür ki ben yine o zaman da itiraz etmiştim.
Şimdi gelelim bugüne yani bugün yaşadıklarımıza. Hemen her gün yolsuzluk iddialarıyla CHP’li belediyelere operasyonlar düzenleniyor. Elimde bir bilgi belge yok, yapmışlardır veya yapmamışlardır diyemem fakat ben yine her zaman olduğu gibi bu olaya da şüpheyle yaklaşıyorum. Geçen yirmi senede bir tane AKP’li belediye başkanının sabahın beşinde evinden alındığını ve televizyonlarda sabah akşam çaldı çırptı diye haber yapıldığını görmedim; haliyle kendi kendime soruyorum bütün dürüst namuslu hamiyetli insanlar AKP’de bütün hırsız yolsuzlar CHP’de mi toplanmış. Yumurtanın akıyla beyazını bile bu kadar kolay ayıramazken nasıl olmuş da namusluyu namussuzu bu kadar kusursuz ayırmışlar. Yandaş kanallara bakın İmamoğlu hakkında olumlu tek bir haber bulamazsınız; kardeşim bu adamın hiç mi doğru bir işi yok? Adama sormazlar mı madem bütün yaptıkları yanlışsa halk bu adamı ikinci defa niye seçti? Diğer yandan sabah akşam İmamoğlu’na atıp tutmayı kendilerine görev edinmiş olan bu kanalların iktidarı eleştirdikleri tek bir satır göremez, tek bir söz duyamazsınız. Bu İmamoğlu olur başkası olur böylesine bilgi kirliliği olan bir ortamda herhangi biri için suçlu veya suçsuz demek çok yanlış olur. Bu yaşadığımız şeyler normal değil. Bu insanların beni yönlendirmesine zihnimi ele geçirip düşüncelerimi manipule etmelerine izin vermem.
Bu toplum ahmak olmayabilir fakat yeterince sorgulamıyor. Dışarıda gök gürültüsü sağanak varken televizyonunu açıp ekranda uçuşan kelebeklere, çiçek açan tomurcuklara bakıp bahar geldi diye sevinen adama benziyor. Bir an elektrik kesilse de pencereden dışarıya baksa kara kışta olduğunu görecek. Bizdeki durum da aynen böyle günden güne yaşam şartları zorlaşırken yandaş kanallar ülkeyi güllük gülistanlık göstermeye algı yapmaya devam ediyor ve maalesef ki vatandaş da buna inanıyor.
Okumuş kerli felli adamların, yaşını başını almış insanların aldanmışlıklarına bakınca okumamış olmayı artık sorun etmiyorum. Kalabalıkların çıkardıkları uğultulara kulaklarımı kapatıp kendi yolumda yürüyebilecek akla, cesarete ve ferasete sahibim. Elbette hata yapabilirim, yapıyorum da fakat bu benim kararımla oluyor başkalarının beni yönlendirmesiyle değil. Benim hatam günahım bana yeter başkalarının vebaline girmek istemiyorum. Sorgulamaya mukayese ve muhasebe yapmaya devam edeceğim; bir diplomam olmasa bile.
GÜNÜN SÖZÜ: “Kesin bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.
HÜSEYİN ÖZCAN