
YAŞAMIN CİLASI
huseyinozcan@manavgatinsesi.com
Gitmediğimiz bir dağdaki görmediğimiz bir ağacın kesildiğini duyduğumuzda elemlenmeyiz. En fazla‘’kesilmese iyiydi’’ der, geçeriz. Eğer kesilen ağaç her gün altında gölgelenip hamak kurduğunuz yanıbaşımızdaki bir ağaçsa günlerce üzülür gözyaşı dökeriz. Yol kenarındaki bir leşe köpeğini arayanla köpeği olmayanın bakışı aynı olmaz. Ölüm de böyledir acıyı yaşayan onun varlığına alışan bilir.
Hergün selalar veriliyor onlarca mesaj geliyor telefonlarımıza ne hissediyoruz, bize neyi düşündürüyor? Bir an olsun elimizdeki işi bırakıyor muyuz? Aptalca sohbetlerimize ara veriyor muyuz? Hayır! Kesilen ağaçlar gibi hikayelerini bilmiyoruz. Nerede yaşadı, ömrü kaç yıl sürdü, başına ne geldi merak ediyor muyuz? O kiminin annesi, kiminin babası, kiminin de kardeşi; bir ayrılığın bir kopuşun habercisi. Dönüşü olmayan bir yolun yolcusu. Ölüm ortalıklarda öylece gezerken olgunlaşmış meyveyi dalından koparır gibi sevdiklerimizi bir bir hayattan koparırken neyi düşünmeliyiz? Ölüleri mi, yoksa sıranın kimde olduğunu mu? Yoksa henüz vakit varken yaşayanların değerini bilmeyi mi? İnsanları gaflet uykusundan, dünya hırsından, mal biriktirme telaşından ölüm bile alıkoyamıyorsa o insanlar yaşarken ölmüş demektir. Çocuğuyla fazladan bir saat geçirme çabası yoksa bir babanın, eşinin yüzündeki tebessümü arama arzusu yoksa bir kocanın yürüyen mezar taşlarından farkı yoktur.
Ölüm, yaşayan gerçek. Bizden daha canlı varlığı bizden daha gerçek. Ondan bir kaçış kurtuluş yok. Gölgeden daha belirsiz; onu ancak soğuyan tenlerde donuk yüzlerde görebiliriz. Duyguyu alır götürür neşeyi siler. Baharda kışı getirir günün ortasında karanlık olup çöker üstümüze. Yine de ölümü hafife alırız. ‘’Nasıl olsa ölmeyecek miyiz’’ derken doymak ve uyumakla eşitleriz ölümü. Oysa o kadar kolay değil. Bir anlık hareketsizlik, duran nabızla öldü deriz. Oysa çok uzun bir süreç. Yaşam kadar uzun, belki daha da uzun.
Ölümü anlamadan yaşam anlaşılamaz. Yaşamın kendisi ölümün itirafı gibidir. Yaşam ölüm olmadan kendini anlatamaz anlamlandıramaz. Yaşamın cilasıdır ölüm, onsuz parlayamaz. Kalbin atışı kimine göre yaşam belirtisi kimilerine göre ölümün ayak sesidir. Ses kesilince kaybolur yaşam belirtisi; iki damla gözyaşı üçbeş günlük şaşkınlıktan sonra unutulur herşeyi. Masada duran bir vesika, dikili bir taş ve geride bir sürü yarım kalmış iş..
GÜNÜN SÖZÜ: Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.