Denizi, ırmakları, barajları, Torosların doğal güzellikleri ve asırların izlerini taşıyan tarihi dokusuyla sanata ilham olan güzel şehrimiz Manavgat, sanatın merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Belki de bu sebepledir ki kentimizin yerel ve ulusal sanatçılarının yanında çok değerli yabancı sanatçıları da var. İşte İran asıllı Sanaz Sherkat da ortaya koyduğu eserlerle kentimize değer katıyor. O ve diğer yabancı uyruklu sanatçılarımız kentimizin dünyaya açılan pencereleri oluyor.

Sanatçı ruhunu her ortamda gösteren Sanaz Sherkat, yaptığı resimler ve yazdığı şiirlerle kendisini ifade etmeye çalışıyor. İran’da doğup büyüyen sanatçı, bir süre Türkiye’de yaşamış ve ülkemizin insanı ve kültürüne hayran kalmış. Daha sonra Amerika’ya gidip yerleşmiştir. Orada birkaç yıl çalıştıktan sonra yüreğinin sesine kulak verip yeniden kalbinin bir parçasını bıraktığı Türkiye’ye dönmüş.
Burada hem sanatını icra ediyor hem de yetenekli öğrencilere özel dersler veriyor. İşte bu haftaki konuğumuz artık bizden biri olan sevgili Sanaz Sherkat oldu. Onunla çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Şimdi sizleri o samimi söyleşiyle baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar.
Yılmaz Ali
Yılmaz Ali: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Sanaz Sherkat: Ben, İran’ın Tahran şehrinde doğmuş bir ressam ve şairim. Çocukken müzisyen olmayı hayal ediyordum, ancak renkler beni çağırdı ve kendimi resimle iç içe buldum. On bir yaşımda şiir yazmaya başladım. Türkçe şiir yazmaya ise 2021 yılında başladım. Türkçe, babamın dilidir ama Türkçeyi Türkiye’de öğrendim. Tıpkı bir melodi gibi, babamın sözleri de içimde yankı buldu. Türkçe, notalarını bilmeden parmaklarımın dans ettiği piyano tuşları gibiydi. Dilin her bir kelimesi, bir müzik gibi içimde çaldı ve ben de o melodinin izinden gittim. Şiir, ruhumun derinliklerinden çıkan en saf duygudur; felsefi bir bakış açısıyla, her kelimeyle yeni bir evren keşfettim.
Yılmaz Ali: Kaç kitabınız var? İsimleri nelerdir?
Sanaz Sherkat: Şu an bir şiir kitabım var. Kitabımın adı “Sayem”. Bu kitabımda, derin anlamlar ve felsefi düşüncelerle dokuduğum şiirlerimi bir araya getirdim. Şu anda ise ikinci kitabım üzerinde çalışıyorum.
Yılmaz Ali: Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?
Sanaz Sherkat: Yazarken belirli bir ritüelim yok, ancak genellikle sessiz ve huzurlu bir ortamda yazmayı tercih ederim. Doğa, özellikle sonbahar ve yağmur, bana ilham verir. Ruhumun derinliklerinden gelen duyguları kelimelere dökebilmek için içsel bir huzur ve dinginlik gerekli.
Yılmaz Ali: Karakterlerinize kendi yaşamınızdan bir şeyler katıyor musunuz yoksa tercihiniz kurgu mu?
Sanaz Sherkat: Genelde kurgusal karakterler yaratmayı tercih ediyorum. Ancak yaşamımın derin izlerini bazen karakterlerimde bulabiliyorum. Şiir de, hayatın kendisi gibi, bazen kişisel deneyimlerin yansımasıdır.
Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Sanaz Sherkat: Çocukluğumun saflığını ve hayal gücünü özlüyorum. O dönemde her şeyin ne kadar saf ve gerçek olduğunu düşünürdüm. Her şey daha basitti, ama aynı zamanda büyüleyiciydi. O zamanlar teknoloji henüz bu kadar hayatımıza girmemişti, ama her şeyin bir kokusu vardı. Kitapların sayfalarındaki o eski koku, içindeki aşkı taşıyan şaheserler, nostaljik şarkılar ve filmler… Çınarın yapraklarının kokusu hâlâ burnumda, babamın ve annemin sesi kulaklarımda yankılayıp durur. Beni kar yağarken uyandırıp, “Sanaz, kalk” dedikleri anı hatırlıyorum. O anlarda bir başka dünya vardı; zamanın, insanın ve doğanın iç içe geçtiği, hiçbir şeyin acelesi olmadığı bir dünya… O saf anların içindeki derinliği şimdi daha çok hissediyorum. Her şeyin anlamı, o yılların huzurunda gizliydi.
Yılmaz Ali: Yazarken duygu yoğunluğu yaşıyor musunuz?
Sanaz Sherkat: Evet, yazarken duygularım çok yoğun oluyor. Şiir, ruhumu ifade etmenin en derin yoludur ve her kelime, bir duygu fırtınasını taşır. Yazarken bazen ağlamak, bazen gülmek isterim. Çünkü duygular yazdıkça daha çok can bulur. Yazarken yalnız kalmaya tercih ederim; çünkü kalabalık, bin çığlıktan oluşan bir gürültüye dönüşür. İçsel sessizliğimde, yalnızken duygularımı en derin şekilde duyabilirim. Ruhumun derinliklerine inmek için yalnızlık bana ihtiyaç duyduğum ilhamı sunar.
Yılmaz Ali: Sizi etkileyen Türk ve Dünya yazınındaki önemli kalemler kimlerdir?
Sanaz Sherkat: Türk edebiyatından en çok Orhan Pamuk’u severim. Onun derin ve çok katmanlı anlatım tarzı beni etkiler. Ayrıca Aziz Nesin ve Nazım Hikmet de benim için çok önemli yazarlardır. Aziz Nesin’in mizahi dili ve toplumsal eleştirisi, Nazım Hikmet’in ise özgürlük ve insan hakları için verdiği mücadele, yazarlık yolculuğumda bana ilham verir. Dünya edebiyatında ise Rainer Maria Rilke ve Jorge Luis Borges gibi isimler beni derinden etkiledi. Şiir ve edebiyat benim hayatımda çok önemli bir yer tutuyor.
Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yoksa yazmak yetenek gerektiren bir iş midir?
Sanaz Sherkat: Bence herkes kitap yazabilir ama iyi bir yazar olmak yetenek ve tutku gerektirir. Eğer bu yola çıkmaya niyetiniz varsa öncelikle içsel yolculuğa çıkmalı ve derin düşünceler geliştirmelisiniz. Yazmak, kelimeleri bir araya getirmekten çok daha fazlasıdır.
Yılmaz Ali: Hobileriniz nelerdir?
Sanaz Sherkat: Ressam olmamdan dolayı sanat, hayatımın en büyük hobisidir. Ayrıca şiir yazmanın yanı sıra müzik dinlemeyi ve kitaplar okumayı çok severim. Doğanın içinde kaybolmak, zamanın ve mekânın ötesine geçmek gibi bir şeydir. Metafizik üzerine videolar izlemek ve makaleler okumak, evrenin derinliklerine dair düşüncelerimi şekillendirir. Tarih, bir halkın hafızasında saklı olan geçmişi keşfetmek gibidir, bu beni her zaman büyülemiştir. Bisiklet sürerken rüzgârın tenimdeki hissi, özgürlüğün ve hareketin anlamını yeniden hatırlatır bana. Her bir anın içinde felsefi bir derinlik bulurum, tıpkı bir şiirin her kelimesinde bir anlam aramak gibi. Hayat, bir yoldur ve her an, her adım bir keşif, bir keşif arzusudur.
Yılmaz Ali: Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Sanaz Sherkat: Okurlarımla derin bir bağ kurduğumu hissediyorum. Şiir, sadece şairin düşüncelerini değil, aynı zamanda okurun da ruhunu yansıtır. Okurlarımın düşüncelerini ve hislerini görmek, yazarlık yolculuğumun en değerli kısmıdır. Şiir, bir nehir gibi akarken, okurlarım bu nehrin sularında kendi yansımalarını bulurlar. Bir sözcüğün içindeki anlamı, bazen bir okur daha derin bir şekilde keşfeder. Bu, yazmanın ve okumanın çok daha ötesinde bir şeydir; bir tür manevi bir bağ, bir karşılıklı anlayış.
Yazarken, her kelimenin bir ruh taşıdığını düşünürüm. Okurlarım, o kelimeleri sadece okumazlar, aynı zamanda onlarla bir bağ kurarlar. Her okuyucu, kendi dünyasında şiire yeni bir anlam katar, böylece yazdığım her satır, bir evrime uğrar. Şiir, paylaşılan bir deneyimdir; bir yazarla okur arasında görünmeyen bir köprüdür. Bu bağ, bir anlamda insanın yalnızlığını ve aynı zamanda evrensel bir bağlılığını keşfetmesidir. Okurlarım, yazdıklarımın bir parçası olur ve ben de onların dünyalarına dokunmuş olurum. Bu, zamanın ötesine geçebilecek, kelimelerin sınırlarını aşabilecek bir iletişimdir.
Yılmaz Ali: Yazın hayatınızdaki hedefiniz nedir?
Sanaz Sherkat: Yazmanın en büyük amacım, içimdeki derin denizleri kâğıda dökmektir. Ayrıca her şiir bir yolculuk, her kelime bir adımdır içsel dünyama… Aşkın sıcaklığı, gurbetin soğuk rüzgarı, acının sert dokusu ve felsefenin sessiz derinliğiyle yazarken, bu duyguların ruhumda yankı bulmasını isterim.
Gurbet, yüreğin en uzak köşesine dokunan bir yalnızlık, acı ise yavaşça şekil alıp insana yeni bir bakış açısı kazandıran bir öğretmendir. Yazarken bu duygularla iç içe geçer; her satırda kaybolur, her kelimede yeniden doğarım.
Yılmaz Ali: Yazarken zorlandığınız dönemler oluyor mu? Oluyorsa o dönemi aşmak için ne yapıyorsunuz?
Sanaz Sherkat: Evet, zorlandığım dönemler oluyor. Ama böyle zamanları Tanrı’nın bir işareti olarak kabul ederim. İlhamlar, birer kutsal dokunuş gibidir; Tanrı’dan gelir, zamanla kendini gösterir. O yüzden kendimi zamana bırakırım. Bir süre sessizlik içinde beklerim, tıpkı bir kuytuda gizlenen bir melodinin kendini duyurmasını beklemek gibi. Çünkü bir gün o ilham, sanki bir ışık huzmesi gibi gelir, içimde yankı yapar ve o an her şey yeniden başlar.
Yılmaz Ali: Türkiye’deki okuma oranları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanaz Sherkat: Türkiye’deki okuma oranlarında olumlu bir gelişme olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar artık kitaplara ve edebiyata daha fazla ilgi gösteriyorlar. Bu gelişme beraberinde kültürel zenginliği de getiriyor. Ancak teknoloji, zaman zaman bu ilgiyi gölgeliyor. Şiir, kitaplar, derin düşünceler herkesin tercih ettiği şeyler değil. Bazıları okumanın derinliğine inmek yerine yüzeyde kalmayı tercih eder. Şiir, bir anlamda kaybolmuş bir sanat gibi gözükse de, aslında ruhun en derin köklerine işleyen bir büyüdür. Herkesin bu büyüyü hissetmesi zor olabilir. Çünkü şiir, yalnızca kelimelerle değil, aynı zamanda sessizliğin ve duyguların dile gelmesiyle bir varoluş biçimi olur. Herkes şiir sevmez belki, ama şiir, bu dünyada var olmanın, anlam arayışının en saf hali olabilir.
Yılmaz Ali: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?
Sanaz Sherkat: Yazarlık yolculuğu, sabır ve azim gerektirir. Kendi sesinizi bulmaya çalışın ve asla pes etmeyin. Yazarken içsel duygularınıza sadık kalın ve dürüst olun. Her kelime, sizin ruhunuzun bir parçasıdır. Unutmayın ki sanatçı kendisini topluma adayan kişidir. Yazacak olan kişi bunu kendisine ilke edinmelidir.
Yılmaz Ali: Sanat adına büyük işler yapıyorsunuz. Siz de bu işin bir parçası oldunuz. Özel bir öneriniz var mı?
Sanaz Sherkat: Sanat, insanın içindeki derin evreni dışa vurduğu bir dil gibidir. Bir sanatçı, kelimelerle veya renklerle, kendi ruhunun derinliklerini yansıtarak bir dünya yaratır. Sanat yaparken cesur olun, iç sesinizi dinleyin ve onu dünyayla paylaşın. Çünkü her sanatçı, kendi içsel evreninin peşinden giderken, aynı zamanda bu evreni başkalarına da açar.
Bir sanatçı, sadece kendini değil, çevresindeki toplumu da gözlemlemelidir. Bir ülkenin, halkının içindeki derin acıları, umutsuzlukları, umutları ve beklentilerini hissedebilmelidir. Ancak sanatçılar bu duyguları gözlemledikçe, sanatlarına yansıtırlar. Peki, politik ortamda ne olup bitiyor? Halk acı çekiyor mu? Problemleriyle baş başa mı kalıyor? Bir sanatçı, bu soruları sormadan, yalnızca kendi iç dünyasına bakarak sanat yapamaz. Bu sorular, toplumsal bir sorumluluğun başlangıcıdır. Bir sanatçı, politikaya, toplumsal olaylara kayıtsız kalamaz. Ama bu konuda çok dikkatli olmak gerekir, çünkü sanat, hiçbir zaman dar bir ideolojik görüşün aracı olmamalıdır. Sanatçı, halkın acısını hissedip, ona ses olmalı, ama aynı zamanda toplumun farklı yüzlerini de içinde barındıran bir dille ifade etmeli.
Yılmaz Ali: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sanaz Sherkat: Şiir, ressamlık ve hayatımda bulduğum her şey, bir yolculuktur. Her an, bana yeni bir şeyler öğretir; her çizim, her kelime, varoluşun derinliklerinden bir yankıdır. Sanat, ruhumun en gizli köşelerinden yükselen bir çağrıdır ve bu çağrıyı tüm dünyaya duyurmak isterim.
Hayat ise bir rüya, hızla geçen bir nefes gibi… Ve ben, bu dünyadan göçmeden önce, bir iz bırakmak istiyorum. Bir ses olmayı arzuluyorum; yankılanan bir düşünce, kaybolmayan bir hatıra. Çünkü sanat, zamanın ötesinde bir yankıdır; her fırça darbesi, her sözcük, kendine has bir varlık bulma çabasıdır. Ve bu varlık, sadece kendimize değil, başkalarına da bir anlam sunar. Sanat, bir anlamın kalıcı olma yoludur, bir düşüncenin gövdesinde yaşama biçimidir. Ne kadar şanslıyım ki, Atatürk’ün nefes aldığı bu topraklarda, onun izinden giden bir dilde konuşuyorum. Atatürk’ün mirasıyla büyümek, bir şans değil, bir onurdur.
Yılmaz Ali: Hocam son cümleniz beni çok etkiledi. Sizi ayakta alkışlıyorum. Sanat yolunuz her daim aydınlık olsun.