Haftanın konuğu: Eğitimci Yazar Çiğdem Canpolat oldu   

   

Yılmaz Ali: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Çiğdem Canpolat: Zonguldak- Çaycuma’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Çaycuma’da tamamladım. Üniversiteyi Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünde okudum. Biyoloji öğretmeniyim. On yıldır Manavgat’tayım. Evliyim ve üç oğlum var. Halen bir meslek lisesinde 26. Yılımı çalışmaktayım.

Yılmaz Ali: Yazmaya ilk ne zamanbaşladınız? Sizi yazmaya iten duygu neydi?

Çiğdem Canpolat: Yazmak denirse lise yıllarımda edebiyat derslerinde kompozisyon yazma ile başladım. O derslerin gelmesini iple çekerdim. Öğretmen en son beğendiği kompozisyonları okuturdu. Genellikle okuyanlardan biri olurdum.

 Üniversite yıllarımda ise şiir yazmaya başladım. Aynı yıllarda okulun gazetesini çıkartan arkadaşla tanıştım. Gazetenin tam sayfasını benim doldurmamı söyledi. Ben de o sayfayı karikatür, şiir, makale ile ‘’Çiğdemin Yeri’’ adı altında kendimce okul ve öğrenci sorunlarına değinerek doldurmaya başladım. Böylece yazı yazmaya başlamış oldum. Sayfamın ödüllü bulmacalarını da ben hazırlıyordum.

Yıllar sonra Batman’da görev yaparken çalıştığım okulun aylık dergilerini birkaç yıl boyunca tek başıma çıkardım. Zaten ‘’Çekirgenin Kanadı’’ kitabımın ön sözünde kitap yazma maceram şeklinde bir cümle ile başlayan açıklamalar yer alır.

Çocukluğumda evimizde yüzlerce kitabı olan büyük bir kitaplık vardı. Arada annem ve babamı kitap okurken görürdüm. Bunlarda insanı okumaya teşvik ediyor. Okumak da yazma iştahı oluşturuyor çoğunlukla.

Yılmaz Ali: Kaç kitabınız var? İsimleri nelerdir?

Çiğdem Canpolat: Aslında şu an sadece ‘’ Çekirgenin Kanadı’’ adlı kitabım mevcut. Onun da daha bir yaşı dolmadı. Ama ilk kez hala basılmamış üniversite yıllarından kalma ‘’Uykusuz Sevgiler’’ adında bir şiir kitabım var.

Şu an seri halinde hazırlamaya çalıştığım ‘’ Ozi’nin Maceraları’’ adında çocuk kitaplarım var. En küçük oğlum Ozan’a ithafen.

Yılmaz Ali: Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?

Çiğdem Canpolat:En çok yazı yazma isteği kitap okurken geliyor. Ayrıca sessizlikte, özellikle uzun yolda araba kullanırken herkes uyuduğunda cümleler beynime üşüşüyor. Cümleleri unutmamak için birkaç kere tekrar ederim yolda giderken. Geceleri uyumadan önce günün özetini kendimce yaparken de bazen geliyor fikirler.

Bazen de sırf yazmak için otururum ve düşünceleri o an kendim çekerim.

Yılmaz Ali: Kitaplarınızı yazarken gerçek yaşam öykülerinden etkileniyor musunuz?

Çiğdem Canpolat: Kesinlikle etkileniyorum. Zaten genellikle yazılarım herhangi bir yaşanmışlıktan geliyor. Hayatın sorunları, insan ilişkileri de yazı konuları oluyor. Her insanın bir hikayesi olması, toplumdaki rolü, ritüeller, gelenekler, sıradanlıklar, aykırılıklar, üzüntüler, eğlenceler hepsi insanı yazmaya itebilir. Hayatın kendisi zaten bir kitap ve bu kitabı okudukça yeni eklentiler yapmak da bizlere düşüyor.

Yılmaz Ali: Kitaplarınızı yazarken duygu yoğunluğu yaşıyor musunuz?

Çiğdem Canpolat:Yazarken çok fazla duygu yoğunluğu oluyor. Eğer bana anlatılan bir hayat hikayesini yazıya dökmem gerekiyorsa sanki kendim acı çekmişçesine etkileniyorum. Bir şiir yazdığımda, o an dizeleri yüksek sesle haykırmak istiyorum. Toplumsal bir olaya parmak basmışsam sanki durum çözülüverecekmiş hissiyatına kapılıyorum.

Yılmaz Ali: Etkilendiğiniz yazarlar kimlerdir ve neden?

Çiğdem Canpolat:Etkilendiğim çok yazar ve şair var aslında. Halit Ertuğrul, Sema Maraşlı, Sait Çamlıca’nın eserleri öğrencilerimle iletişimimde çok faydalı oldular.

Mehmet Okuyan ve Caner Taslaman dini konulardaki fikirlerimin farklı yönlenmesine katkı sundular.

Beni yazmaya iten yazarlar, neredeyse tüm eserlerini okuduğum Elif Şafak, Ayşe Kulin, Kemal Sayar, Zülfü Livaneli.

Khaled Hosseini’nin ‘’ Bin Muhteşem Güneş ‘’ ve ‘’ Uçurtma Avcısı’’ nıokuyupta etkilenmemek çok zor.

Noah Gordon’un ‘’Hekim’’ i, İskender Pala’nın ‘’ Şah-Sultan’ı, Sandy Tolan’ın ‘’Limon Ağacı’’, Muhammed Bozdağ’ın ‘’İstemenin Esrarı’’, Canan Tan’ın ‘’Piraye’’ si, Mende Nazar’ın ‘’Köle’’si, Tolstoy’un ‘’Diriliş’’i ,Johanna Greenberg’in ‘’Sana Gül Bahçesi Vadetmedim’’ibeni son derece etkiledi.Daha şu an hatırlayamadığım birçokları ve en etkileyeni Kur’an-ı Kerim.

Tüm bunlara rağmen illaki sadece şu yazarı okurum diye bir şey yok. Tavsiye olabilir, meşhur olabilir, çok bilinmedik olabilir, bana yararı olacak her şeyi okuyabilirim.

Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yoksa yazmak yetenek gerektiren bir iş midir?

Çiğdem Canpolat: Yazmak ha deyince olabilen bir şey değil tabii ki. Öncelikle yılların bilgi birikimi ve kelimelerin ahengini yakalamak için iyi bir okur olmak gerekir. Hayal gücü güçlü, araştırmacı, duygusal ve empatik olmakta diğer özellikler olmalı.

Yılmaz Ali: Hayat bazen sıkıcı olabilir. Bu durumlarda eğlenceli uğraşlar edinmek gerekiyor. Keyifli vakit geçirdiğiniz uğraşlar veya hobileriniz nelerdir?

Çiğdem Canpolat: En sevdiğim hobim sanırım satranç oynamak. İlk okul yıllarımdan beri oynuyorum. Eski yıllarda birçok turnuvaya katıldım. Birkaç Türkiye derecem de var.  Sonraki yıllarda çocuklardan dolayı vaktim olmadı ama son aylarda uluslararası bir platformda internet üzerinden oynuyorum.

Kitap okumayı, resim yapmayı, fotoğraf çekmeyi, gezmeyi seviyorum. Birkaç ülkeye gittim ama onun dışında çeşitli ülkelerde hayatlar nasılı öğrenmek için ülke belgeselleri izlemeyi seviyorum. Deniz kenarında hiçbir şey yapmadan sadece denizi dinlemek de beni çok mutlu ediyor.

Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?

Çiğdem Canpolat: Çok güzel bir çocukluk geçirdim diyebilirim. İlk okul yıllarım bir köy okulunun lojmanında geçti. Babamın kendi çocukluğunda oyuncağı olmadığı için bize hep oyuncak alırdı. Önce aldıklarıyla kendisi oynardı. Köyün okula yakın oturan çocukları da bahçeye bizim oyuncaklarla oynamaya gelirlerdi. Ayrıca babam bahçeye basketbol potası ve voleybol ağı yerleştirmişti. Bahçedeki o neşeli maçları unutamam.  Bazen kendi oyuncağımızı kardeşimle birlikte kendimizin yaptığı da olurdu.  O zamanlar Rus Pazarları vardı oradan masa tenisi raketi ve file almıştık. Yazları okulun sıralarını birleştirir, fileyi takar saatlerce masa tenisi oynardık.

Çocukluğumun her anı çok güzeldi. Ama hiçbir zaman ah keşke çocukluğuma dönsem demedim.  Her yaşın ayrı bir güzelliği var. Her zaman dolu dolu, üreterek hayata bir şeyler katarak yaşanırsa, hiç keşkelere gerek kalmaz.

Yılmaz Ali: Her yazarın bir hedefi vardır mutlaka. Sizin yazın hayatınızdaki hedefiniz nedir?

Çiğdem Canpolat: Benim en çok isteğim şey kitaplarımın çok fazla kişi tarafından okunması. Belki minik bir sözüm birinin kalbini iyileştirir, birinin hayatına ışık olmanın peşindeyim. Tabii ki ulusal anlamda tanınmayı çok isterim. Bu durum insanda üretme isteğini kamçılayabilir. Bu dünyaya kalıcı ve etkileyici bir eser bırakmak eminim ki tüm yazarların emelidir.

Yılmaz Ali: Yazarken zorlandığınız dönemler oluyor mu? Oluyorsa o dönemi aşmak için neler yapıyorsunuz?

Çiğdem Canpolat: Oluyor elbette. Üç çocuğumun olması çalışan, anne olmak kendine zaman ayırmayı kısıtlıyor. Yoğun geçen günler, meşguliyetler, işler güçler zaman zaman yazma olayını sekteye uğratabiliyor. Bu dönemleri aşmak için kendime zaman ayırmam gerektiğini hatırlamaya çalışıyorum. Çünkü yazmak bana her zaman iyi gelmiştir. Bir terapi gibi. Yazdığımı sadece kendim okusam bile yazmak istiyorum.

Yılmaz Ali: Türkiye’deki okuma oranlarının düşük olduğu söyleniyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çiğdem Canpolat: Lisede çalıştığım en azından gençleri daha fazla gözlemleme fırsatım oluyor. Her sınıfta iyi bir okur bulmak çok zor. Bütün okulda birkaç iyi okur öğrencimiz var. Günümüz gençlerinde okuyamamanın telefon bağımlılığı yüzünden olduğunu düşünüyorum.

Yetişkinlerise galiba okumayı zaman kaybı olarak görüyor. Ayrıca okumak düşünmeyi gerektirebilir. Bu da yorucu geliyor galiba. Hayatlarına tek düze devam etmek insanların kolayına geliyor gibi. Çünkü düşünmek değişim gerektirebilir. Sonuç olarak da yetişkinleri okumayan bir toplumun çocuklarının gençlerinin okumamasından şikâyet etmek abes olur.

Okumamanın sıkıntısını sohbetlerimizde yaşıyoruz en azından ben bundan rahatsız olduğum için söyleyebilirim. Ülkemizde sohbetler genellikle birini çekiştirmek, para, ev, araba spor dizilerde ne oldu ve aşırı taraflı politika şeklinde oluyor.  Sadece ablam ve oğlumla bir kitaptan bir sanat olayından muhabbetimiz oluyor. Buna da şükür.

İlk emri ‘’oku’’ olan bir kitabın okuru olamadık maalesef.

Yılmaz Ali: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?

Çiğdem Canpolat: Maksat sadece yazmaksa bir şekilde yazılır. Piyasa çok satan ama hiç olan bir sürü kitapla dolu. Yeni nesil kitaplar…

Yazı yürekle, duyguyla yazılır. Yazmak hayata minik bir dokunuş yapmaktır. Yazarlık iyi niyetle olur. Ayrıca empatik olmalıdır yazar.Hayata sadece kendi penceresinden bakan biri başkalarını yazamaz ya da yanlış yazar.

Bol bol kitap okumalıdır  yazar adayı. Çağımızda bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Bilgi en önemli şey yazarlıkta.

Tüm bunlar hayal gücüyle birleşirse bir şeyler karalamak olanaklıdır.

Yılmaz Ali: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Çiğdem Canpolat:Bu Kentte Sanat Var, Sanatçı Var köşenize beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Tüm okurlara selam ve saygılarımla. Huzurla kalın…