FİTİLİ CEHALET OLAN MUM

Marguerıtte Duras Yeşil gözler kitabında ”Yalanı görüyoruz; he­pimiz, nefes alır gibi yalan söyleyişlerini görüyoruz; hepimiz görü­yoruz; o kadar çok görüyoruz ki, artık görmüyoruz’ ‘diyor. Bu sözleri kimeydi ve nasıl yalanlardı bilinmez fakat yine de sözlerinde küçük de olsa bir umut kırıntısı görüyorum. Yalanları artık görmüyoruz derken en azından yalanı yalan olarak biliyor fakat görmezden geliyoruz demek istiyor. Doğrunun ne olduğunu bilsek de yanlışı tartışmıyoruz diyor. Bizdeki durum ise çok daha kötü; keşke yalanları sadece görmeyebilsek veya duymayabilsek, keşke görmezden gelip olağan işler olarak kabul edebilsek. Oysa biz yalan söylediklerini görüyoruz, gözümüzün içine baka baka yalan söylediklerini görüyoruz, kandırıldık diyerek bizi kandırdıklarını görüyoruz; bırakın nefes almayı göz kırpar gibi yalan söylediklerini biliyoruz, öyle ki kalp atışı gibi yalanın adımlarını duyuyoruz yani biz yalanı capcanlı yaşıyoruz.
Biz yalanın tesettürlüsünü de seviyoruz çırılçıplak soyunmuş olanını da. Bize naz etse de, söz etse de, peşinden koşturup aç sefil bıraksa da, cümle aleme rezil etse de seviyoruz onu. Yalanın kimlerin dilinde oynaştığını görmüyor değiliz biz onun oynaşmasını seviyoruz. Onun kıvırtışını işveli bakışını bizi kandırışını seviyoruz. Yani o bizsiz yapabilse de biz onsuz yapamıyoruz. Yalanı bazen dilimize kırbaç edip doğruyu kamçıladık bazen de doğruyu yalana uşak tuttuk; doğru doğru olalı bizden çektiği kadar kimseden çekmemiştir. Bazen belini büktük doğrunun bazen de yüzüne kara çalıp susturduk; doğru hiçbir yerde konuşmaz konuşulmaz oldu. Yargıcı yalan olan mahkemeye doğruyu kâtip ettik anlayacağınız doğruyu hiç ettik, piç ettik, sefil ettik. Doğruyu paspas gibi yere sererken yalanı şemsiye gibi başımızın üstünde tuttuk. Fahişeleşmiş yalanları masamızda oynatırken doğruyu dilenci gibi kapıdan kovduk. Yalanın tekiyle yetinmeyip bin türlüsünü bulduk; birinci sınıf yalanlar vitrinlik yalanlar, ekonomik yalanlar, masraflı yalanlar, imajı yüksek yalanlar, inanması kolay yalanlar, prestijli yalanlar, sade yalanlar, tütsülenmiş yalanlar, iftira sosuna batırılmış yalanlar, hazmı kolay yalanlar, şişkinlik yapan yalanlar, kravatlı yalanlar, alelade yalanlar, içine doğru katılmış yalanlar, katıksız yalanlar, süt gibi beyaz yalanlar, sirke gibi keskin yalanlar, yaldızlı yalanlar sere serpe uzanmış yalanlar, politik yalanlar, hoş yalanlar boş yalanlar.. vs.artk yalan bizim günlük yaşamımızın bir gerçeği ve vazgeçilmezi oldu. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar diye anlatırlardı eskiden artık gece gündüz yanıyor; fitili cehaletten olunca mumu ne bitiyor ne tükeniyor. Yalanın ateşini öyle harladık ki artık sadece inananı değil inanmayanı da yakıyor; onu öyle sahiplendik öyle yücelttik ki, artık doğru bile doğruluğundan şüphe duyuyor. Doğru, yarı baygın yarı şaşkın pejmürde vaziyette yerde uzanırken yalan orta yerde hoplayıp zıplıyor. Bu düzen daha ne kadar sürer, işin sonu nereye varır bilinmez fakat görünen o ki ne yalanın denizi kurur ne de bizim popomuzdaki yaş.
GÜNÜN SÖZÜ: Yalan kiminin burnunu uzatır, kiminin iktidarını. (H. Özcan)