Merhaba kitap dostlarım. Türk edebiyatına katkıda bulunan yazarlarımızı tanıttığımız köşemizin bu haftaki konuğu Eğitimci Yazar Hamdi Mersin oldu. Kıymetli hocamız, öğretmenlik vazifesini yaptığı sırada hukuk fakültesini bitirerek avukatlık mesleğini edinmiştir. Azmin neler yapabileceğini de göstererek gençlerimize örnek olmuştur. Hamdi Mersin’in güçlü kalemini eserlerinden biliyorum. Dili, üslubu ve anlatımını çok severim. Hocamızın kitaplarını okuyan biri olarak kesinlikle tavsiye ederim. Şimdi sizleri hocamızla yaptığımız bu keyifli söyleşiyle baş başa bırakıyorum.
Yılmaz Ali: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Hamdi Mersin: Mersinliyim. Asıl mesleğim öğretmenlik. 1976 yılında Öğretmen okulunu bitirdiğimde 18 yaşında bir öğretmendim. Ülkemin değişik illerinde hem devlet okullarında hem de özel dershanelerde otuz yıl çalıştım. Öğretmenlik yaparken Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. Halen avukatlık yapmaktayım. Üçü kız dört çocuk babasıyım.
Yılmaz Ali: İlk kitabınızı ne zaman yazdınız? Sizi bu alana iten duygu neydi?
Hamdi Mersin: İlk kitabım 2013 yılında yayımlandı. Birinci Yol ismini taşıyan bu eserim araştırma-inceleme türünde bir kitaptır. Bu kitabın yayımlanmasında beni kamçılayan neden her zaman olduğu gibi ülkemiz sorunları ile ilgili düşüncelerimi öncelikle dostlarımla sonra da okuyucularla paylaşma isteğidir.
Yılmaz Ali: Bugüne kadar kaç kitabınız yayınlandı?
Hamdi Mersin: Bugüne kadar beş kitabım yayımlandı. Bunlardan SARAYIN SIRP GELİNİ eserimle İLESAM 2016 yılı ROMAN BİRİNCİLİĞİ ödülüne layık görüldüm. Eser 2017 yılında basıldı ve yayımlandı. Tecavüzcüsüyle evlendirilen bir çocuğun dramını konu alan ÇIĞLIK adlı esrim 2020 yılında, Toroslarda yaşayan insanları konu alan bir nevi biyografik roman denebilecek eserim SIRLAR DAĞININ MELEKLERİ 2022 yılında yayımlandı.
Yılmaz Ali: Bize biraz çalışma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?
Hamdi Mersin: Sakin ortamlarda, bilgisayar üzerinde yazmayı seviyorum. Bu tür bir yazmada düzeltmeleri yapmak, en güzel cümleye ulaşmak daha kolay ve zevkli oluyor. Ben bir yılı neredeyse üçe bölerek yaşamımı sürdürüyorum. Manavgat, eşimin memleketi olan yaylamız ve doğduğum köy… Yayla ve köyüm doğasıyla anılarıyla beni etkileyen, bir anlamda yazma konusunda kendimi verimli hissettiğim yerlerdir.
Yılmaz Ali: Kitaplarınızı yazarken duygu yoğunluğu yaşıyor musunuz?
Hamdi Mersin: Edebiyatın hiçbir türünün duygu olmadan yaratılabileceğini sanmıyorum. Sevginiz, hasretiniz, öfkeniz, heyecanınız, acıma duygunuz… Öyle anlar oluyor ki kendi yazdıklarımı okurken gözlerim yaşarıyor… Sarayın Sırp Gelini’ni ne zaman elime alsam romanın kahramanı Olivera adına üzülürüm. Sırlar Dağının Melekleri’ni bırakalım yazmayı, ağlamadan okumam mümkün değil. Bilmiyorum diğer insanlar nasıl tepkiler verirler ancak ben çok duygusal bir insanım. Anam rahmetli de benim için “Gözü sulu” derdi.
Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Hamdi Mersin: Yaylaları özlerim. Herhalde bunda biraz da tatilde olmamız nedeniyle sınırsız bir özgürlük içinde yaşamış olmamızın etkisi var. Özgürlüğü severim. Yaylada mekân ve zaman sınırlaması olmaksızın dolaşmamız, oynamamız bende bir özlem olarak yer etmiş.
Yılmaz Ali: İlhan kaynağınız olan veya etkilendiğiniz yazarlar kimlerdir?
Hamdi Mersin: İlk okuduğum roman İnce Memed… Hürriyet gazetesinde tefrika olarak yayınlandığında okumuştum ve o zaman ilkokul dört ve beşinci sınıftaydım. Üstadın çoğu kitabını okudum ancak İnce Memed’in bendeki yeri başka… Sosyal içerikli romanları severek okuyorum. Cengiz Aytmatov ilk sırayı alır. Gün Olur Asra Bedel’i sanırım üç kez okudum. Sebahattin Ali, Tolstoy, Victor Hugo… Beni en çok etkileyen kitaplardan biri de Jose Mauro de Vasconcelos’un Şeker Portakalı’dır. Sandy Tolan’ın Limon Ağacı adlı eserini burada anmadan geçemeyeceğim. Araştırma inceleme yazarlarından da çok etkilenirim. Lord Kinross’un Atatatürk, Ş.Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam, Frederick Star’ın Kayıp Aydınlanma ve Daron Acemoğlu’nun Ulusların Düşüşü en beğendiğim kitaplar arasında yer alır. O kadar çok beğendiğim ve eserlerini okuduğum yazar var ki hepsinden burada söz etmem mümkün olmadığı için üzgünüm.
Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilirmi? Yoksa buyetenek gerektiren bir iş midir?
Hamdi Mersin:Herkes kitap yazabilir ancak herkes kitap yazmamalı. Sanırım bu kadarı yeterli, anlayan anlamıştır
Yılmaz Ali: Hepimizin günlük kargaşalardan uzaklaşmak için çeşitli ilgi alanları var. Sizin hobileriniz nelerdir?
Hamdi Mersin: En büyük zevkim seyahat… Haftada yaklaşık 1000 km’ye yakın araç kullanırım. Virajlı yollarda ağır ağır gitmek ayrı bir zevk verir. Ben yörük kanı taşıyorum. Eğer bir yerde sekiz gün kalmışsam bu benim için fazladan kalınmış bir gün demektir. Bir kentte de on yıldan fazla oturmanın anlamı yok. Hayat dediğin ne ki? Ömrünü bir tek mekânda geçirmek bana göre hapiste yaşamak gibidir. Tarlada çalışmayı, üretmeyi severim. Birçok iş elimden gelir. Yaşadığım mekânları kendim yapmasam bile projelerini kendim çizerim.
Yılmaz Ali: Yazın hayatınızdaki hedefiniz nedir?
Hamdi Mersin: Benim için maddi kazanç, sadece muhannete muhtaç olmayacak kadar gelir elde etmektir. Kitapları satmak için değil, çocuklarım başta olmak üzere gelecek nesillere miras bırakmak, tarihe, zamana not düşmek için yazıyorum. Siz de biliyorsunuz; amacımız, fuarlarda, edebiyat etkinliklerinde kitap satmaktan çok farklı dostlar edinmektir. Böyle olmasaydı siz değerli insanlarla nasıl karşılaşacaktım?
Yılmaz Ali: Ne yazık ki ülkemizde edebiyat zemin bulmakta zorlanıyor. Veriler okuma oranlarının çok düşük olduğunu gösteriyor. Toplumu kitaplara yakınlaştırmak için ne gibi adımlar atılmalı?
Hamdi Mersin: İnsanlık tarihinin her döneminde okuyan-yazan sayısı (oranlar ülkeden ülkeye değişse de) okumayanlardan hep düşüktür. Bu nedenle kaygılanmaya gerek yok. Ülkemiz bu konuda ne yazık ki istenen düzeyde değildir. Kitaplar pahalı mı? Hayır. Bir öğün yemek parasından ucuz… Yapacak bir şey yok. Toplumlar yaşaması gereken süreçleri yaşayacaktır. Biz kendi işimize bakacak, üretmeye devam edeceğiz. Ayrıca filan ülke bizden fazla okuyor, onlar daha medeni gibi değerlendirmelere katılmıyorum. Koca Afrika kıtasını sömüren ülkelerin halkları bizden fazla okuyor. Ancak dünyadaki insan hakkı ihlallerinin, çevre sorunlarının, doğa tahribatının da sorumlusu olan bu ülkelerin çok okuyan halkları da nedense olan bitene karşı genelde sessiz. Dünyayı yaşanmaz hale getiren kapitalizmin yaratıcısı da insan nesli ve bu insanlar o çok okuduğundan söz ettiğimiz ülkelerden çıkıyor. Burada sanki okumaya karşıymışım gibi bir algı ortaya çıkıyor ancak bu gerçekleri dile getirmek gerekiyor. Bana göre insanı insan yapan duyguları geliştirecek eserleri okumalı ve çocuklarımızın da okumasını teşvik etmeliyiz. Her kitaptan mutlaka güzel bir şeyler öğreniyor ve alıyoruz. Ancak bu güzelliklerin pratik yaşamımıza değer katmasını sağlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Yılmaz Ali: Yazmaya gönül veren veya yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?
Hamdi Mersin: Yazar olarak hayatını sürdürmeye, bu işten para kazanmaya karar verenler yazma işini ek iş olarak değil, asıl iş olarak görmeli, bir program dahilinde tüm mesailerini yazarlık işine ayırmalıdır. Bunun dışında gençlere önemli bulduğum bir tavsiyem var: Mutlaka günlük tutsunlar.
Yılmaz Ali: Bir yazar olarak devletten yeterli destek alabiliyor musunuz?
Hamdi Mersin: İLESAM’ın her toplantısında bu konu dile geliyor. Devlet tüm yazarlara telif ödeyecek, deniyor ancak henüz bir gelişme yok. Bu konuda sadece İLESAM değil tüm dernekler ve şahıslar olarak talepte bulunmamız gerekiyor. Ağlamayan çocuğa meme yok.
Yılmaz Ali: Sanatçıları sanatseverlerle buluşturduğumuz köşemize değer kattınız. Son olarak ilave edeceğiniz bir şey var mı?
Hamdi Mersin: Değerli arkadaşım, siz değeri tam anlaşılmamış başarılı bir yazarsınız. Ekmek kavganıza ayırdığınız zamanın ne kadar önemli olduğunun farkındayım. Buna rağmen dostlarınızın tanıtımı için gösterdiğiniz çaba takdire şayan ve çok önemli. Bu büyük bir fedakârlıktır. Sizi kutluyorum. Teşekkür eder, başarılarınızın kalıcı olmasını diliyorum.