NE ZAMAN ADAM OLURUZ

HÜSEYİN ÖZCAN

Akşamüzeri eve dönüyorum, sitenin kamelyasının önüne park edip aracımdan çıktığım sırada yerlere saçılmış kitapları farkettim; yüzükoyun yatırılmış suçlular gibi görünüyorlardı. Belli ki, Filistin’li çocuklar gibi gözden çıkarılmış, kaderlerine terkedilmişlerdi. Sararmış sayfaların etrafa dağıldığını görünce kitapların parçalandığını düşündüm; içim burkuldu. Kitaplara karşı hep bir zaafım olmuştur. İnternette gezinirken bir kitap görsem nedir ne değildir hemen içeriğine bakar bununla da yetinmeyip 1000 Kitap’a girer alıntıları incelerim. Alıntıları beğenmişsem sipariş etmek üzere ekran resmini alırım. Neyse yerdeki kitaplardan kapağı kırmızı olanı elime alıp ön yüzünü çevirince ne göreyim, Hıncal Uluç! Paşa Dayımın Kirazları adını vermiş kitabına. Kitabın kapağına da nisbeten genç diyebileceğim bir resmini koymuş. Genç diyorum çünkü hayata gözlerini kapadığı 2022 senesine kadar neredeyse otuz sene boyunca zihnime boynunda fuları olan yaşlı bir adam olarak kazınmıştı. Keh keh gülüşü, boynunda fuları ve kızdığı zaman sıkça söylediği  ‘Böyle şey olabilir mi?’ sözüyle hatırlarım hep. Doksanlı yılların başından itibaren bütün köşe yazılarını takip ettim ve programlarını büyük bir keyifle izlediğim; gerçek bir entellektüeldi. Lafı eğip bükmez direkt söylerdi, anlayacağınız dik başlı, asi ruhlu bir adamdı. Kimbilir, bu asiliği belki de isminden geliyordu. Hep kendime sormuşumdur babaları nasıl bir ruh haliyle oğullarının adını Hıncal ve Öcal koymuştu; birilerine kızmış olmalı.

Moderatörlüğünü Kenan Onuk’un yaptığı (2005 de öldü) Haşmet Babaoğlu’yla birlikte yaptıkları (90 Dakika) adlı spor programı ne müthişti öyle. Sporun yanında siyaset, sanat, mizah ortaya karışık çok eğlenceli bir programdı. Bugün bile o eski programları açıp, aynı keyifle izlerim. Kitap elimde bir anda duygusallaştım. Dağılmış sayfaların bu kitaba ait olmadığını anlayınca ne kadar  sevindiğimi bilemezsiniz.. Sonra bir iki adım ötedeki kitaba geldim, sararmış sayfaları gibi dış kapağı da sarıydı, elime alıp ön yüzünü çevirince ne göreyim yine Hıncal Uluç, kitabın adı da Bir aşk Hikayesi; oyuncakçı dükkanındaki çocuk gibiydim  aceleci bir tavırla yakındaki diğer kitaba yöneldim Hıncal Uluç sanki öbür dünyadan sesleniyordu Herkes İçin Biraz Mutluluk. Sonra az ileride Oscar Wilde’nin Dorian Gray’in Portresi ve Nasuh Mahruki’nin Kendi Everest’inize Tırmanın adlı kitapları yerden topladım. Eski olmalarından kaynaklı sararmışlıklarını saymazsak kitaplar sapasağlamdı, eksik sayfaları yoktu. Sonra bir şey oldu, bu kitaplardan biraz daha öteye fırlatılmış mavi bir kitap daha farkettim, kitabı elime alıp baktığımda kapağında Bana Tayyipçi Dediler yazıyordu, aldığım yere geri bıraktım. Nedense o kitabı ne okumak istedim ne de kitabı elimde tutmak. Sonra eve çıktım ve büyük bir merakla Paşa Dayımın Kirazları’nı okumaya başladım. Her zamanki Hıncal’dı zengin bir içerik sunuyordu bize. Konuşma diliyle yazılmış olduğundan sanki kitap okumuyor karşılıklı konuşuyor gibiydik. Bu kadar güzel, zevkle okunabilecek kitapları kim niye atar diye sormaktan kendimi  alamıyordum. Muhtemelen  boş lakırdı için kamelyada toplanan çocukların işiydi bu. İmkanım olsa o kitapları fırlatıp atmakla nelerden mahrum kaldıklarını, ne kadar büyük hata yaptıklarını  söylemek isterdim. Kitabı bir çırpıda bitirdim ve her zaman olduğu gibi notlar aldım. Bunlardan bazılarını sizinle paylaşmak isterim.

PAŞA DAYIMIN KİRAZLARI’NDAN NOTLAR:

*Neşe’ye şarkı şiiri

Gel kardeşim, coşkulu bir şarkı söyle, çünkü barış mutlaka gelecek

Söyle, coşkulu bir şarkı söyle, çünkü insanlar birbirini ergeç sevecek

O gün ergeç doğacaktır, çünkü saf kalp özgürlüğüne mutlaka kavuşur.

Ellerinin, avuçlarını sana uzatan insanı boş bırakma

Onun boş ellerine, avuçlarına, avuçlarını, ellerini uzat

Ebediyete kadar uzanacak bir aşkla..

Sonra da coşkulu bir şarkı söyle,

Aşk için, anlayış için

Gel, coşkunun şarkısını söyle, özgürlüğün şarkısını söyle, herkese anlat

Söyle, coşkulu bir şarkı söyle, insanlığın bütün görkemini anlat

Öyle gür bir sesle söyle ki o şarkıyı ebediyete kadar çınlasın,

Yankılansın getirdiği ses

Sonra da bir coşku şarkısı söyle aşk için, anlayış için

Gel, coşkulu bir özgürlük şarkısı söyle ve öyküsünün anlat

Söyle, bütün görkemiyle insanlık için coşkulu bir şarkı söyle

Öyle gür bir sesle söyle ki, getirdiği ses ebediyete kadar yankılansın, çınlasın

Sonra bir şarkı daha söyle

Aşk için, anlayış için

Söyle, coşkunun şarkısını söyle

Bütün görkemiyle, güzelliğiyle

İnsan için, insanlık için söyle!..

*Bir insanın kültür seviyesini öğrenmek istiyorsanız boş zamanlarında ne yaptığını sorunuz.

*Son defa yaptığımız şeyler artıyor, ilk defa yaptığımız şeyler azalıyorsa yaşlanıyoruz demektir

*Gerçekte yanlış olan şey, aynı yanlışı tekrar etmektir.

*Bu ülkede düşünceler ayrıysa insanların kan davalı olmaları beklenir. Ayrı şeyleri savunanların el sıkışmaları bile televizyon haberi oluşu bu yüzdendir. (Hıncal Uluç)

FIKRA: Trafik polisi kırmızıda geçtiği için yakalayıp ehliyetini istemiş

Temel: Verdiniz mi ki, istiyorsunuz?

Bir de kitap tavsiyesi vardı Hıncal’ın (İnsan Mühendisliği/Yazar Nüvit Osmay)

Sevgili okuyucularım hani sürekli cevabını aradığımız bir soru vardır ya. ’Ne zaman adam oluruz?’ Bana soracak olursanız, neyin daha değerli olduğunu anladığımızda derim. Ne zaman ki toplum olarak kitaba verdiğimiz değer cep telefonu kılıfına verdiğimiz değerden daha fazla olursa işte biz o zaman adam oluruz. Bu arada kitabı bitirip Dorian Gray’in Portresi  kitabına başladım. Henüz yirminci sayfada olmama rağmen iki sayfa not aldım. Kitabı henüz bitirmiş olmasam da bir küçük alıntı da ondan paylaşayım, ‘’Çirkinler ve aptallar dünyada en rahattır. Yerlerinde rahatça oturur ve oyunu seyrederler. Zaferin tadını bilmiyorlarsa da yenilginin acısından korunmuşlardır.’’ Sanırım kitap hakkında uzun uzadıya yazmama gerek yok…