Haftanın konuğu: Türk Dili Bilim Uzmanı, Araştırmacı Yazar Celâl Görgeç
Sizlere bugün Manavgat için önemli değeri Celâl Görgeç’i tanıtacağız. O, genç yaşına rağmen akademik çalışmalarıyla uluslararası arenada isminden sıkça bahsettiren genç bir kardeşimizdir. Babam “Kişinin karakteri her türlü diplomanın üstündedir” derdi. Genç yazarımızın karakteri sahip olduğu diplomadan çok daha kıymetlidir. Onu nerede görürseniz sizi güler yüzüyle karşılar. Yüzündeki samimi tebessümü gözlerinden de görürsünüz. Gelin şimdi mensubu olduğu bu topraklara borcunu bilgisiyle, emeğiyle ve yüreğiyle ödeyen bu genç adamı daha yakından tanıyalım.
Yılmaz Ali: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Celâl Görgeç: Bir kış günü, cennetim, sevdam Manavgat’ta dünyaya geldim. İlköğrenim ve ortaöğrenimimi Manavgat’ta tamamladım. 2017 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği (5 yıllık- tezsiz yüksek lisans) programını bölüm birinciliğiyle bitirdim. Aynı yıl Selçuk Üniversitesinde tezli yüksek lisans programına başladım. Bu sırada, Kazakistan Hoca Ahmet Yesevî Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Filoloji Fakültesi, Türk Dili Filolojisi bölümünde bulunarak Türk Dili ve Edebiyatı dersleri de verdim. 2020 yılında “Manavgat ve Yöresi Ağızları” başlıklı yüksek lisans tezimi savunarak bilim uzmanı unvanını aldım. Türk Dil Kurumunun Yeni Derleme Sözlüğü ve Türkiye Türkçesi Ağızları Atlası projesinde Manavgat ağzının verilerini araştırmak ve sisteme girmekle sorumluyum. TDK’nin Köken Bilgisi (Etimoloji) Sözlüğü projesinde de araştırmacı ve editör olarak yer almaktayım. Ayrıca Türkoloji alanında ESCI ve Scopus indekslerinde tarananlar da dâhil olmak üzere uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan pek çok makalem, uluslararası bilimsel toplantılarda sunulan bildirilerim bulunmaktadır. Çalışma alanlarım arasında çağdaş Türk dilleri, Türkiye Türkçesi ağızları ve Türk halk bilimi bulunmaktadır. 2022 yılında Amasya Üniversitesi, Gaziantep Üniversitesi ve Kırgızistan Manas Üniversitesi işbirliğiyle verilen Türk Dünyası Hizmet Ödülü ile aynı yıl Kazakistan Al-Farabi Üniversitesi tarafından verilen Başarı Ödülü’nü aldım. Manavgat Belediyesi Gençlik Meclisinin Kurucu Meclis Başkanlığını yürüttüm. Antalya Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi’nde Meclis Üyesi olarak yer aldım. Antalya Valiliği ve Antalya Büyükşehir Belediyesi iş birliğiyle oluşturulan Antalya İl Gençlik Koordinasyon Kurulu üyesi olarak memleketimiz için bir şeyler yapmaya çalıştım. Halihazırda TEMA Vakfı Manavgat İlçe Yönetim Kurulu Üyesi ve İlçe Mezun TEMA Koordinatörü olarak gönüllülük faaliyetlerime devam etmekteyim. Şu anda öğretmen olarak yabancılara Türkçe öğretimi, drama, hızlı okuma ve diksiyon dersleri vermekteyim.
Yılmaz Ali: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Celâl Görgeç: Sanıyorum ki, bir insan, çocukluğuna dair en çok saflığı ve kaygısızlığı özler. O yılların telaşsız günlerini, küçük şeylerle mutlu olabilmeyi, dünyanın henüz karmaşık ve yorucu olmadığı zamanları… Çocukken dünya daha samimi, insanlar daha iyi niyetli, zaman ise hiç tükenmeyecek gibi gelirdi. Şimdi dönüp baktığımızda o günlerin kıymetini daha iyi anlıyoruz.
Yılmaz Ali: Yazmaya ilk ne zaman başladınız? Sizi yazmaya iten duygu neydi?
Celâl Görgeç: Yazmaya ilk ne zaman başladığımı hatırlamasam da düzenli olarak bir şeyler yazmaya başlamamın üzerinden neredeyse 10 sene geçmiştir. Öncesi ise insanın öğrenme, sözünü ve düşüncesini demlendirme, olgunlaştırma süreci… Yazarlığı bir baraja benzetiyorum. Nasıl ki bir baraj dolmadan boşalmaya başladığı zaman bulunduğu yere ve kendisine bir faydası olmazsa, yazarlık da aynı şekilde insanın heybesini doldurmadan yapmaması gereken bir meslek (yol).
Genellikle insanlar yazmaya, iç dünyalarını ifade etmek, yaşadıklarını anlamlandırmak veya başkalarına aktarmak için başlar. Aslında insan, en çok kendini kendine anlatmak için yazar. Bu, düşünülenden daha büyük bir ihtiyaçtır. Yaşar Kemal, “Konuşan insan öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir.” diyor İnce Memed’de. Konuşmaktan, yazmaktan vazgeçmeyin.
Yılmaz Ali: Kaç kitabınız var? Adları nelerdir?
Celâl Görgeç: Şu an için biri telif, diğeri ise yayına hazırladığım iki eserden bahsetmem mümkündür. “Açıklamalı Manavgat Ağzı Sözlüğü” adındaki telif eserim, 2021 yılında yayımlandı. Bazı sözcükler yalnızca bir anlam taşımaz; bir kültürün, bir coğrafyanın, bir yaşam biçiminin hatırasını da içinde saklar. Manavgat’ın güneş tütenovasında, Toros rüzgârının usulca estiği yaylalarında yankılanan sözcükler de işte böyledir. Onlar sadece birer sözcük değil, çocukluğunuzun oyunlarını, yaşlıların nasihatlerini, bahar aylarında portakal çiçekleri içinde geçen sohbetleri anlatır. Açıklamalı Manavgat Ağzı Sözlüğü; bu sesleri, hatıraları, yaşanmışlıkları bir araya getiren bir eserdi. Manavgat’ın sözcüklerini, deyimlerini ve halkın diliyle şekillenen ifadelerini titizlikle 5 yıllık bir süreçte derlediğim bu sözlük, geçmişle bugün arasında bir köprü kurdu. Bu eseri, dedelerimizin, ninelerimizin sevgiyle söylediği kelimeler kaybolup gitmesin diye, onların sesleri kulaklarımızdan silinmesin diye hazırlanmış bir hazine olarak görüyorum.
İkinci olarak Türk Dil Kurumu tarafından 2022 yılında yayımlanan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Sevda Peşinde” adlı romanının Arap harfli orijinal metninden günümüz harflerine aktarılmış hâliyle yayına hazırlayıcıları arasındayım. Ayrıca bilimsel makaleler ve bildirilerin yanı sıra köşe yazılarımda da yazınsal üretimimi sürdürüyorum. Basılmayı bekleyen kitap projelerim de bulunmakta.
Yılmaz Ali: Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin, hangi ortamda kendinizi daha verimli buluyorsunuz?
Celâl Görgeç: Bazı yazarlar sessiz bir ortamda, bazıları ise fonda hafif bir müzik eşliğinde yazmayı tercih eder. Kimi sabahın erken saatlerinde zihni taze iken üretken olurken, kimi gece sessizliğinde daha verimli çalışır. Ben ise gündüzleri ve sessiz bir ortamda yazmaya odaklanmayı tercih ediyorum. Ayrıca yazarken fiziksel ortamın da önemli olabileceğini düşünüyorum. Rahat bir masa, sıcak bir kahve, belki de etrafınızda ilham veren birkaç kitap… Yazılarımın iki yönü var; birincisi ve yaygın olanı akademik yazılar, ikincisi ise deneme tarzında kaleme aldığım yazılar. Her ikisinde de yazma için verimli bir ortam sağlanmalı, bunun için de optimum şartlar gerekiyor.
Yılmaz Ali: Sizi etkileyen Türk ve dünya yazınındaki önemli kalemler kimlerdir?
Celâl Görgeç: Nasıl ki ırmakları besleyen kaynaklar onları şekillendiriyorsa insanları da besleyen, şekillendiren, dönüştüren kaynaklar vardır. Geçmişten günümüze pek çok yazarımız ve şairimiz de beni etkilemiştir. Bunların başlıcalarını şöyle sıralamak mümkündür; Yûnus Emre, Fuzulî, Pir Sultan Abdal, Hatâî, Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet Ran, Oğuz Atay, Şükrü Erbaş, İhsan Oktay Anar, Ahmet Telli, Adnan Yücel, Cengiz Aytmatov, Muhtar Äwezov, Mağjan Jumabayev, Abay Kunanbayev.
Dünya edebiyatının -bana göre- en önemli kalemleri ise şöyle; Amin Maalouf, Daniel Defoe, Paulo Coelho, J.R.R. Tolkien, Herman Hesse, Christian Jacq, Antoine de Saint-Exupéry.
Yılmaz Ali: Sizce herkes kitap yazabilirmi? Yoksa yazmak yetenek gerektiren bir iş midir?
Celâl Görgeç: Herkes kitap yazabilir mi? Evet, teorik olarak herkes bir kitap yazabilir. Ancak, herkes doktor olamıyorsa veya kendini doktor olmak zorunda hissetmiyorsa, yazarlıkta da durum aynıdır. Herkes yazar olmamalıdır. Bu unvanı okurlar yazara vermelidir. Yoksa her kitap bastırana yazar demek, gerçek yazarlara saygısızlık olur.
Bazı insanlar doğuştan güçlü bir anlatım yeteneğine sahip olabilir, ancak yazarlık yalnızca yetenekle sınırlı değildir. Geliştirilebilir bir beceridir. Okuma alışkanlığı, söz dağarcığının zenginliği, düşünceleri etkili bir şekilde aktarma becerisi ve disiplinli bir çalışma ile yazarlık ilerletilebilir. Yani yazmak, büyük oranda çalışma ve deneyimle kazanılan bir ustalıktır. Her iki unsur, kişinin yazarlık kimliğini ortaya çıkarmaktadır. İyi bir yazar olmak için çalışmak, okumak, gözlem yapmak ve yazmayı bir yaşam biçimi hâline getirmek gerekir. Büyük yazarları diğerlerinden ayıran en önemli özellik bu olsa gerektir.
Yılmaz Ali: Edebiyatın topluma etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Yazarların toplumsal sorumluluğu var mı?
Celâl Görgeç: Edebiyat, toplumun aynasıdır. İnsanların duygu, düşünce ve hayal dünyasını şekillendirirken aynı zamanda toplumsal dönüşümlere de yön veren edebiyat; bir toplumun hafızasını koruyan, insanlara farklı bakış açıları kazandıran, eleştirel düşünmeyi teşvik eden ve empati duygusunu geliştiren en güçlü araçlardan biridir. Tarihe baktığımızda büyük edebiyat eserlerinin sadece sanatsal değer taşımadığını, aynı zamanda toplumsal olayları yansıtan ve hatta yönlendiren bir rol üstlendiğini görebiliriz.
Edebiyatın bu kadar güçlü bir etkisi varken yazarların topluma karşı belirli bir sorumluluk taşımadığını söylemek mümkün değildir; ancak bu sorumluluk, bir yazarın illaki bir ideolojiye hizmet etmesi gerektiği anlamına gelmez. Bazı yazarlar doğrudan toplumsal meseleleri ele alırken bazıları bireyin iç dünyasını, insan psikolojisini veya evrensel temaları işler. Her iki durumda da edebiyat, insanı ve toplumu anlamaya yönelik bir katkı sunar.Sonuç olarak, edebiyat toplumu şekillendiren, ona yön veren ve bazen de onu sorgulatan bir güçtür. Yazarlar da bu süreçte sadece birer anlatıcı değil, aynı zamanda “dönemin ruhu”nu kayıt altına alan ve gelecek kuşaklara aktaran önemli şahsiyetlerdir.
Yılmaz Ali: Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Celâl Görgeç: Bir yazar ile okuru arasındaki ilişki, birebir tanışmayı gerektirmeyen bir bağa sahiptir. Sözcükler aracılığıyla kurulan bu ilişki, zaman ve mekân tanımaz. Okur, yazarın dünyasında kendine bir yer buldukça bu bağ güçlenir.Okuyucu, bir kitabı yalnızca bilgi edinmek için değil, aynı zamanda kendini bulmak, anlamak, hissetmek ve düşünmek için okur. Bir yazarın sözcükleri bazen okurun iç dünyasındaki hislere tercüman olur, bazen de ona yeni bakış açıları kazandırır. Okur, kendini bir karakterde, bir olay örgüsünde ya da bir fikrin içinde bulduğunda, yazarla güçlü bir bağ kurar.
Eskiden okurlar yazarlara mektup yazarken şimdi doğrudan sosyal medya üzerinden fikirlerini paylaşabiliyor, yazarların düşüncelerini takip edebiliyor ve hatta onlarla birebir etkileşime geçebiliyor. Bu durum, karşılıklı etkileşimi kolaylaştırıyor.
Yılmaz Ali: En çok hangi türde yazmayı seviyorsunuz? Farklı türlerde yazmayı düşünüyor musunuz?
Celâl Görgeç: Daha çok dil, kültür ve edebiyat hakkında akademik yazılar kaleme alsam da köşe yazılarımda bireye ve bireyin iç dünyasına yönelen denemeler yazıyorum. Bu iki tür,oldukça derin ve çok yönlü bir yazarlık yaklaşımını gerektiriyor. Bir gün -kendimi yeterli görürsem- roman gibi daha kompleks ve uzun anlatılar kaleme alabilirim.
Yılmaz Ali: Bir metni tamamladığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Hemen yayımlamaya mı yönelirsiniz, yoksa bir süre bekletir misiniz?
Celâl Görgeç: Kimi zaman rahatlama, kimi zaman ise hem tatmin hem tereddüt duygusu oluşabiliyor. Eğer uzun ve yoğun bir çalışma sürecinin ardından metin tamamlanmışsa bir rahatlama hissi gelir; ancak, bu rahatlamanın hemen ardından genellikle şu soru belirir: “Gerçekten oldu mu?”Bir metni oldu-bittiye getirmek aslında ona kötülük etmektir. Akademik veya kurgusal metinlerde yazdıktan sonra onu dinlenmeye bırakmak ve belli bir süre sonra baştan sona okumak gerekir. Metnimizdeki tutarsızlıkları, dil ve anlatım hatalarını ilk başta, belki oluşan bir “yazım körlüğü” ile göremeyebiliriz. Bekleme süresi, yazarın metni yeniden değerlendirmesine ve olası hataları veya eksiklikleri fark etmesine olanak tanır. Özellikle edebî eserlerde, bir süre metinden uzaklaşmak ve daha sonra ona taze bir gözle bakmak, anlatımın gücünü artırabilir.
Yılmaz Ali: Türkiye’deki okuma oranları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Celâl Görgeç: Türkiye’deki okuma oranları üzerine yapılan araştırmalar, kitap okuma alışkanlığının toplum genelinde istenilen seviyede olmadığını gösteriyor. TÜİK ve çeşitli kuruluşların verilerine göre, düzenli kitap okuma oranı oldukça düşük ve kitap, temel ihtiyaç listesinde çok alt sıralarda yer alıyor. Bunun birçok sebebi olabilir: eğitim sistemindeki eksiklikler, dijital çağın getirdiği dikkat dağınıklığı, ekonomik koşullar nedeniyle kitapların erişilebilirliğinin azalması veya kültürel alışkanlıklar.
OECD, her üç yılda bir 15 yaş grubundaki öğrencilerin bilgi ve becerilerinin değerlendirildiği “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” (PISA) isminde bir araştırma yayımlıyor. Türkiye, -2022’de gerçekleştirilen son araştırmada da- okuduğunu anlamada OECD ülkelerinin altında kalarak 36. sırada yer alıyor. Bu da gösteriyor ki, okumadığımız gibi, okuduğumuzu da anlayamıyoruz, maalesef.
Yılmaz Ali: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına neler tavsiye edersiniz?
Celâl Görgeç: Yeni yazarlara ve yazar adaylarına verebileceğim birkaç önerim var. Bunları kısaca şöyle sıralamak mümkündür:
Öncelikle, sabırlı olun. Yazarlık; hemen sonuç alınacak bir şey değil, uzun bir süreç ve sürekli gelişim isteyen bir yolculuktur. İlk denemelerde mükemmel olmayı beklemeyin. Yazdıklarınızı zamanla geliştirebilir ve her seferinde daha iyi bir yazar olabilirsiniz.
Öğrenmenin öğrencisi olun, çokça okuyun. Bir yazarın en büyük öğretmeni okumadır. Farklı türlerde, farklı kültürlerden gelen yazarların eserlerini incelemek, yeni bakış açıları kazanmanıza ve söz dağarcığınızı geliştirmenize yardımcı olur. Okuduğunuz metinleri sadece vakit geçirmek için okumayın, teknik olarak da analiz etmeye çalışın. Yazarların kullandığı dil, üslup, yapı ve karakter gelişimi üzerine düşünün.
Çokça yazın. Ne kadar çok yazarsanız, o kadar gelişirsiniz. Kendi tarzınızı bulmak zaman alır, ama yazı yazmaya sürekli devam etmek, tarzınızın olgunlaşmasına ve kaleminizi güçlendirmeye yardımcı olur.Kendinizi tanıyın. Yazarken en önemli şeylerden biri, kendi sesinizi bulmaktır. Kim olduğunuzu, hangi temaları, karakterleri ve anlatım biçimlerini sevdiğinizi keşfedin. İçsel dürtülerinize ve yazma tarzınıza güvenin. Kendinizi ifade ederken özgün olmak, yazınızı daha güçlü ve etkili kılar.
Yapıcı eleştirilere açık olun, art niyetli olanlara değil! Eleştiri her zaman olumsuzluk bildirmez. İyi bir yazar, eleştiriye açık olandır. Başkalarından gelen geri bildirimlere dikkatle kulak verin ve bu geri bildirimleri gelişiminiz için bir araç olarak kullanın. Saygılı olun, ancak, çok fazla mütevazı olmayın; çünkü, ülkemizde mütevazılık bazen güçsüzlük olarak görülebilmektedir. “Fazla tevazunun sonu vasat adamdan nasihat dinlemektir.” der İbn Haldun.
Yılmaz Ali: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Celâl Görgeç: Bu röportaj vesilesiyle, öncelikle Yılmaz Ali Hoca’ma içten teşekkürlerimi iletmek isterim. Manavgat’ımızda özellikle edebiyat ve sanatta gösterdiği çaba, gönüllere dokunan katkıları takdire şayandır.
Bir de bu satırları okuyan değerli okurlara, içtenlikle bir tavsiyede bulunmak isterim: İyi bir insan olmak, iyi bir insan olarak kalmak için mücadeleyi bırakmayın. Bu dünyaya güzel bir iz bırakmak, ardımızda hoş bir seda bırakabilmektir, önemli olan. İyi olarak anılabilmek, en büyük zenginliktir. İnsanın en büyük mirası, ardında bıraktığı düşünceler, duygular ve eserleridir. Şairin dediği gibi, “Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.”Hoşça kalın, dostça kalın, sevgiyle kalın…